Yarın Cumhuriyet ve bilimgüderlik (laiklik) şehidimiz Öğretmen Asteğmen Mustafa Fehmi Kubilay’ın, 23 Aralık 1930 tarihinde, İzmir’in Menemen İlçesinde, gerici yobazlar tarafından koyun gibi boğazlanarak öldürülüşünün, 93. yıl dönümü.
Bu acı olayı, “Bitmek tükenmek bilmeyen Kubilay olayları” adlı yazımla köşeme taşıdım. Bu yazımla ilgili olarak, iyimser görüşler taşıyan iletilerin yanında; karamsar, kötümser, bıkkın, yılgın görüş ve duygular içeren iletiler de geldi. Bu iletiler arasında, görüş ve düşüncesine katıldığım okurlarım da var, katılmadıklarım da..
Cumhuriyet düşmanı dingüderler (antilaik) tarafından şehit edilen Asteğmen Kubilay ve iki bekçimiz (Bekçi Şevki ve Bekçi Hasan); bilimgüder (laik) Cumhuriyet tarihimizin simgelerindendir.
Bu gerici ayaklanma; günümüzde de sürdürülen, ancak bugün daha sessiz, daha sistemli, daha örgütlü, daha eşgüdümlü olarak yapılan gerici çalışmaların; ilkel biçimi, hazırlıksız dışavurumudur.
Yani Menemen Olayı ne ilktir, ne son olacaktır.
Sıra okullara geldi. Sessiz, sakin okullarımız Menemenleştirilmeye başlandı
İşte son olay…
Geçen yıl İzmir ve Eskişehir’e manevi danışman adı altında imam görevlendirilmesinin ardından bu yıl da aynı uygulama Kırklareli’nde hayata geçirildi.
İl Milli Eğitim Müdürlüğü’nden kaymakamlıklara gönderilen yazıda aralarında ilkokul, ortaokul ve lisenin yer aldığı 158 okula manevi danışman görevlendirildiği duyuruldu.
Gönderilen yazıdaki listede yer alan isimlerin birçoğunun imam olduğu öğrenildi. Onun dışında müezzin, vaiz ve müftülük personeli de okullarda görevlendirildi.
Geçimini ve geleceğini, İslamiyet’in sömürüsü üzerine kuran bu asalaklar; Cumhuriyetin ilk yıllarında sinmiş, sindirilmiş olsalar bile; ayaklanmak, saldırmak için, her an fırsat kollamaktadır.
Dünün ağzı salyalı, esrar içmekten beyni uyuşmuş, şalvarlı, sarıklı gericilerinin yerini, bugün; bu ülkenin 100 yıllık kazanımlarını tersine çevirmek üzere yetiştirilmiş, takım elbiseli, kravatlı, teknik donanımlı, unvanlı(!) gericiler almıştır.
O nedenle, Ulu Önder Büyük Atatürk’ün, Türkiye Cumhuriyeti’ni emanet ettiği Türk gençliği başta olmak üzere, bu ülkenin tüm kurumları, her an uyanık olmak durumundadır.
* * *
100 yıllık Cumhuriyet tarihimizde; 1930’lu yıllarda da hiçbir Müslüman, inanç ve ibadetini yerine getirmek için, en ufak bir engelle karşılaşmıyordu.
Bugün de karşılaşmıyor.
Her dinsel inancın sahibi, özgürce, dilediği gibi dini görevlerini yerine getiriyor.
Ancak akılları, 1400 yıl öncesinde takılı kalan birileri; Anadolu insanına, hâlâ bin yıl öncesinin giysilerini giydirmekte ısrar ediyor, ülkeyi gererek, bu ülkenin dört bir yanını Menemen’e çevirmeye çalışıyor.
Adına “milenyum” denen çağdayız. Dünya hızla değişiyor. Uygarlık baş döndüren bir hızla gelişiyor. Gelişmiş ülkeler uzayda koloniler kurmanın hazırlığını yapıyor. Biz hâlâ hurafelerle, bez parçalarıyla zaman öldürüyoruz.
… …
1923’ten beri Cumhuriyet gemisinin yönetimini ele geçirmek için her türlü yolu deneyen, ‘Bu gemi Sivas’ta yapıldı, orada batırılacak’ diye 37 insanımızı diri diri yakan anlayışın bir başka sürümü, şimdilerde bu geminin kaptan köşkünde.
Kendilerini ne denli çağdaş gösterme özentisi içerisinde olurlarsa olsunlar; gövdelerinin üzerinde taşıdıkları baş, cumhuriyet kazanımlarından nasıl rövanş alacaklarının hesabını yapıyor.
Yaşıyor ve görüyoruz ki; çağdaş görünümlü yobazlar; yeni yeni “postmodern Kubilay olaylarının” hazırlığının altyapısını oluşturuyor; adım adım ve inatla, geminin rotasını Ortaçağ karanlığına doğru çevirmeye çalışıyor.
Cumhuriyetin kazanımları ve deneyimleri nedeniyle; bu rotaya ulaşmanın çok zor olduğunun ayırdında olan mürettebat ve kaptanı; amaçlarını uzun zamana yaymak için sürekli zikzaklar çiziyor, toplumu gerilim içinde tutuyor, insanlarımızı bıktırmak, yıldırmak için ne gerekirse onu yapıyor.
Ancak, baştaki kaptan ve onun mürettebatı şunu iyi bilmelidir ki; ne bu gemiyi kazaya uğratmaya, ne de karanlık sahillere demir atmaya asla ve asla güçleri yetmeyecektir.
Cumhuriyetçilerin, bilimgüderlerin, çağdaş insanların, sessiz çoğunluğun gücünü başta AB’li ülkeler olmak üzere, tüm dünya, tüm sömürgeci ülkeler görecektir.
Tarih, azınlığın çoğunluğa baskısının sonsuza dek sürmeyeceğini defalarca kanıtlamıştır.
100 yıllık kazanımları korumak için, “nice nice Kubilayların var olduğunu gösterecek ortamların”, asla ve asla yaşanmaması en büyük dileğimizdir.
Ama başka çare de kalmazsa, Atatürk’ün her bir çocuğu, birer Kubilay olmaktan kaçınmayacaktır.