Bu yıl, Sarıkamış Harekatının 109. yılı.
Dedem Arif Çetintürk, (1887-06.11.1961) annemin (1914-16.10.2010) babasıydı.
1912 yılında Balkan Savaşı’na katılır; savaş bitiminde terhis edilip köyüne döndükten altı ay sonra da Seferberlik duyurusuyla yeniden askere alınır. (Ağustos 1914) Amasya’dan Erzurum’a hareket eden 10. Kolordu’nun içinde babamın babası olan Süleyman dedemle, (1894-1916) birlikte sırtlarında 36 kilo yükle ve “cebri” bir yürüyüşle 3. Ordu’ya, Erzurum Cephesine otuz üç günde ulaşırlar.
22 Aralık 1914'te başlayıp, 15 Ocak 1915'te sona eren Enver Paşa kumandasındaki başarısız Sarıkamış harekatıında, Allahüekber Dağları’nın eksi 30 ve 40’larındaki ayazında 10. Kolordu’nun onda dokuzu erimiştir. Dedelerim Arif Çavuş ve Süleyman Onbaşı, bir şans eseri hayatta kalıp Sarıkamış’a ulaşan onda birin içindedirler. Ancak Süleyman Dedem Sarıkamış saldırısında başından ağır yaralanır. Sağlıkçı erler onu hastaneye götürmek için alırlar; ama hastaneye sağ olarak ulaşıp ulaşmadığı belli değildir. Çünkü bir daha kendisinden haber alınamamış; 1916 yılında Çorum-Mecitözü askerlik şubesi kayıtlarına, “kayıp” olarak not düşülmüştür.
Ruslara karşı girdikleri savaşta; başta kar, fırtına, soğuk olmak üzere, uzun süre tifüs hastalığı ve açlıkla cebelleşirler. Soğukta donan ve tifüs hastalığından ölen binlerce Mehmetçiğin canlı tanığıdır Arif dedem. Sarıkamış’ta sağ kalan arkadaşlarıyla birlikte Ruslara tutsak düşüp, Sibirya’ya trenlerle sürgüne götürülürler.
Tutsaklığı dört yıla yakın sürer. Sürgün yıllarında, Rusların tutsaklara uyguladıkları insanlık dışı yok etme politikaları nedeniyle, ölen onbinlerce tutsak Türk’ün içinde az sayıda sağ kalanlardan birisidir. 1917 yılındaki “Ekim Devrimi”yle Rusya’da büyük bir kargaşa yaşanır. Çarlık yönetimi yıkılır. O kargaşa içinde de bazı arkadaşlarıyla birlikte Sibirya’dan Kazan kentine getirilir. Ardından tüm tutsaklar, tutsak kamplarından salıverilir. 3 Mart 1918’de imzalanan Birest-Litovsk Barış Antlaşması ile karşılıklı olarak sağ kalan tutsaklar bırakılır; Arif Hikmet dedem de 1918’in ikinci yarısında Avrupa üzerinden anayurda dönmeyi başarır.
Anayurda gelişlerinden bir süre sonra, Mustafa Kemal önderliğinde “Yedi Düvel”e karşı “Kurtuluş Savaşı” başlatılır. Arif Hikmet dedem; Yemen, Çanakkale, Sarıkamış Cepheleriyle Kurtuluş Savaşı’ndan sağ dönmeyi başaran birkaç savaş gazisinden birisidir köyümüzde.
Çünkü o, Balkan Savaşından, Kurtuluş Savaşı sonrasına kadar Savaşa katılan 128 kişiden, gazi olarak sağ dönebilen 13 kişinin içindedir.
Seferberlik buyruğuyla dedem askere alındığında hamile olan anneannemiz Azize, kısa bir süre sonra bir kız çocuğu dünyaya getirir. (Eylül 1914) Adını Ayşe koyarlar. (Bu satırların yazarının annesidir.) Ayşe büyüyüp genç kız olunca, Arif dedem onu, 1931 yılında, şehit Süleyman dedemin oğlu Arif’le evlendirir. (1914-1991) (Bu satırların yazarının babasıdır.) Böylece Süleyman dedemin annesi Dilber Hatun’la dünür olurlar. Ayşe ve Arif’in bu evlilikten beşi erkek, ikisi kız, yedi çocukları olur.
Arif Dedem 1918 yılının Eylül başında tutsaklıktan dönünce 1919 yılında Fatma, 1924 yılında Ömer, 1930 yılında da Ali adlarında çocukları olur.
Süleyman dedemin babalığı Sofi Hoca 1918 yılında, annesi Dilber Hatun’sa 1949 yılında vefat ederler.
Savaş gazilerimizden hiç birisinin anıları yazılmadığı için, onlar anılarını, ömürlerini tamamladıktan sonra kendileriyle birlikte öte dünyaya götürmüşlerdir.
1940 yılında Köy Enstitüleri’nin açılmasıyla birlikte, köyümüzden tam 33 Köy Enstitülü öğretmen yetiştiği; üstelik bunların bazılarının babaları ya da dedeleri savaş gazisi oldukları halde, ne yazık ki hiçbirisi onların savaş anılarını yazmamışlardır.
Köy Enstitülü öğretmen ağabeyim Mehmet Gündoğar, 1950’li yılların başında öğretmen olduktan sonra, Arif Hikmet dedemin anılarının bir kısmını yazarak; 30 daktilo sayfası tutarında bir anı dosyası oluşturmuş, ötesini yazmamıştır
Ben yine de ağabeyimin yazdığı notlardan büyük ölçüde yararlanarak, dedem Arif ve Süleyman dedemle ilgili 300 sayfayı aşkın bir Sarıkamış romanı oluşturdum (2017).
Bu romanımı da, başta Arif ve Süleyman dedelerim olmak üzere; bu toprakları kanları ve canları pahasına bizlere yurt olarak bırakan tüm şehitlerimizin ve ölmüş gazilerimizin ruhlarına adıyorum. Ruhları şad, yerleri cennet olsun.