Günümüz Türkiye’sinde gösteriş meraklısı olmayan var mıdır dersiniz? Siz, ben, o ya da şu, bu asla değil. Hepimiz de ucundan bucağından bu illete bulaştığımız gibi, giderek daha çok tiryakisi olup gösteriş budalası olma yolunda hızla ilerlemekteyiz.

Toplumların değer yargılarını etkileyen en önemli etken eğitimdir. Burada eğitim sözüyle kastettiğim şey kesinlikle okul değil. Çünkü bizdeki okulların eğitimle pek bir alâkası kalmadı; sadece kuru bilgi ezberletmekle meşguller. Oysa eğitimin temel amacı, eğitilenleri olumsuz davranışlarından arındırıp topluma yararlı insanlar haline getirmektir. Söyleyin bakalım, bizim eğitim yuvası dediğimiz okullarımız günümüzde bunun ne kadarını yapabiliyor?

Dünya ülkeleri bu davranış eğitimi işine kafa yormayı ta 15. Yüzyılda Rönesans ve Reform hareketleriyle başlatmış. “Peki, ama bunu başarmış ülke ya da ülkeler var mı?” diye soracak olursanız hiç düşünmeden “evet, hem de bir sürü” yanıtını verebilirim. Bunlar arasında Finlandiya başta olmak üzere İzlanda, Kanada, Küba, Japonya, Norveç ve daha birçoğunu sayabiliriz. Ve ne yazık ki bunların içinde bir tek Müslüman ülke yok. Çünkü gelişmiş ülke kavramı bizler ve onlar için çok çok ayrı şeyler. Örneğin, bize göre bu kavramın olmazsa olmaz koşullarından biri kapıda bekleyen son model bir araba iken, bakın bu ülkelerde gerçek gelişmişlik nasıl algılanıyor: “Gelişmiş ülke, fakirlerin bile otomobile bindiği bir ülke değil; zenginlerin bile otobüse bindiği ülkedir.” Gustavo Petro

Burada, Grigory Petrov’un “Beyaz Zambaklar Ülkesinde” kitabının yazıldığı ve bir ülkenin eğitim yoluyla nasıl bilinçlendirildiğinin en güzel örneği olan Finlandiya’yı ayrı tutuyorum. Çünkü Atatürk’ün, bu kitabı tüm okullara ve kışlalara dağıttırmasının nedenini bu ülkeyi tanıdığınızda anlayıp ulu öndere bir kez daha saygı duyuyorsunuz.

Şimdi de yazı başlığımızla Finlandiya arasındaki bağlantıyı gelin birlikte kuralım ve niçin ikide bir Finlandiya örneğini verdiğimi anlayalım.

Okuyacağımız bölüm Finlandiyalı bir doktordan alıntıdır:

“Merhaba. Finlandiya’da yaşıyorum. Burada insanların yaşam standartları genel olarak oldukça iyi. Yoksul insanlara rastlamak çok zor. Alkol, narkotik madde ya da kumar gibi bağımlılığı olmayan biri hiç kimseye muhtaç olmaz. Gerekirse devletten barınma ve geçinme desteği alır.

Buna rağmen ne gıdalar ne de eşyalar mümkün olduğunca israf edilmez. Çok gerekli olmadıkça bir şey satın alınmaz. Bir şeye ihtiyaç kalmamışsa öncelikle ihtiyaç duyabilecek birine verilir ya da ikinci el mağazalarında veya internetten satılır.

Örneğin, çocukları olan bir aile ne kadar varlıklı da olsa ikinci elden kıyafet alır. Bir yıl sonra küçülenleri satar ve yeniden ikinci el kıyafet alır. Bazen, hiç bir şey almayacak olsa bile bitpazarında dolaşmaktan hoşlanır. Bu arada Fin dilinde kirppu “bit”, tori ise “pazar” demek. Aynı bizdeki gibi bitpazarı dedikleri kirpputori’den giyinmek hiç gocunulacak bir şey değildir. Aksine sizin sınırsızca tüketim çılgınlığından uzak duran bilinçli biri olduğunuzu ve alçakgönüllülüğünüzü ortaya koyar.

Burada gösterişli arabalar yadırganır. Soğuk iklim yüzünden gösterişli giyinen birine de pek rastlamazsınız. İnsanlar iklime uygun ve rahat şeyler giyer. Mesela yazın naylon terlikle gezerler. Çünkü naylon terlikle plaja da gidersiniz, alışverişe de, tiyatroya da. Kolayca yıkanır, kolayca kurur. Kimse sizi yadırgamaz, ayıplamaz. Bir öğretmen derse terlikle de gelebilir; hatta hoşlanıyorsa terlikleri çıkarıp dersini yalınayak da anlatabilir. Ayrıca da terliklerini artık kullanmak istemiyorsa çöpe atmaz, 1 euroya satabilir. O bir euroya ihtiyacı olduğundan değil, terliğin ona ihtiyacı olan birini bulması için. Eğer terliği çok eskimişse de geri dönüşüme atar ki doğayı kirletmek yerine yeniden bir ihtiyacı karşılayabilecek bir şeye dönüşebilsin.

Matematik dünyası dergisinde okuduğum bir şeyi de paylaşıp bitireceğim. Bir okur, “neden matematikçiler hep eskimiş gömlekler giyerler” diye bir soru göndermişti. Dergi editörü de “henüz kullanım ömrü bitmemiş bir gömleği neden atsınlar ki” diye cevap vermişti. Kimin ne diyeceğine takılmayıp, üzerinde yaşadığımız gezegene saygı duyarak yaşayalım. Ne kadar az satın alıyorsak o kadar olgunuz. Ne kadar az çöp atıyorsak o kadar olgunuz. Emek verilerek üretilmiş her şey değerlidir. 1 lira değer biçilse bile o bir lira değerlidir.

Saygılar ve sevgiler...

*

Evet, yazıyı hep birlikte okuduk. Şimdi oturup önce kendimize, sonra da bu insanların yaşantısına bakalım ve hangimiz daha İslâmî yaşıyor, ona karar verelim. Ayrıca, asıl gelişmişliğin söylemlerle ya da mekanik ve teknolojik ilerlemelerle değil, davranışlarla anlaşılabilir olduğunu kabul edelim. Daha fazlasına sahip olmak yerine, elimizdekileri daha iyi değerlendirmenin gerçek gelişmişliğin motoru olduğunu da hiçbir zaman unutmayalım.

DÜŞÜNEN SÖZLER:

·      Yiyiniz içiniz; fakat israf etmeyiniz! Çünkü Allah israf edenleri sevmez. A’râf Suresi 7/31

·      Gösteriş, insanın kültürel zayıflığını yansıtma biçimidir. Konfüçyüs

·      Başkasından üstün olmanın onurlu bir tarafı yoktur;  asıl onur, kişinin eski halinden üstün olmasıdır! E. Hemingway

·      Eğer ihtiyacın olmayan şeyleri satın alırsan, bir gün ihtiyacın olanları bile satmak zorunda kalırsın. W. Buffett

·      Bir ulus ne kadar süslü ve gösterişli şeylere düşmüşse, o kadar savurgandır. A. Loon

·      Bugünün centilmeni, parası bol olduğu için diğer paralı budalaların yaptığını yapar; yani üretmeden tüketir. B. Shaw