Polis, motorize araçlarla çok sıkı güvenlik önlemleri almıştı. Yürüyüş tam bir disiplin içinde alkışlarla olaysız olarak Çalışma Bakanlığı’nın önünde sonlandı. Sosyal Sigortalar Kurumu yapısının toplantı salonunu doldurduk. Salon gelen kalabalığın tamamını alamadı. Yarıya yakın bölümü giriş salonunda kaldı. Sayımız 2000 civarında tahmin ediliyordu.

Çeşitli illerden gelenler geldikleri illerin adlarının yazılı olduğu şube pankartlarıyla birlikte gelmişlerdi. Bizler zaman darlığı nedeniyle bunu düşünememiştik. Ama önemli değildi. Hepimiz Eğitim-İş Sendikası pankartı altında değil miydik zaten? Şube pankartlarının dışında iki döviz, isteğimizi en veciz biçimde yansıtıyordu.

“Grevli, toplu sözleşmeli sendika hakkı istiyoruz.”

“İnsanca yaşamak istiyoruz.”

Zaten birincisinin gerçekleşmesiyle ikincisine zaten kavuşacaktık.

Toplantı salonunu önce gelenler doldurduğundan bizler giriş salonunda kalmıştık. Gruplar halinde oturarak tatlı bir söyleşiye daldık. Bu arada bir yerlerden tanış biliş olanlar da özlemle kucaklaşıyor, kendi aralarında koyu bir söyleşiyi dalıyorlardı.

Dostluk, arkadaşlık ne güzel şeydi!.. En önemlisi bu dostluk ve arkadaşlığın kurulmasını sağlayan insanlar arasındaki sevgi değil miydi?..

Yoğun bir alkış tufanı koptuğunda, Çalışma Bakanı Mehmet Moğultay’ın toplantı salonuna girmiş olduğunu anladık.

Moğultay, sık sık alkışlarla kesilen konuşmasında özetle: Koalisyon Hükümeti olarak yürüyen, konuşan, tartışan bir Türkiye istediklerini belirttikten sonra şöyle sürdürdü konuşmasını:

“Demokrasi mücadelesinde hak aramak, özgürlük ve çalışanların haklarını korumak için, bugün Ankara sokaklarında güzellikler örneği vererek son derece demokratik bir biçimde, Bakanlığımıza kadar gelen siz arkadaşlarımızı kutluyorum. Bu tür yürüyüşlerden rahatsızlık değil, mutluluk duyuyorum.”

Bakanın böyle söylemesine karşın toplantı sonrası Çalışma Bakanlığı’ndan çıkışımızda polis, yürüyüşümüzü engellemek için, önce çıkanlar dağılıp gitmeden bizlerin bulunduğu topluluğun dışarı çıkışına izin vermedi.

süre kapıların önünde bekletildik. Dağınık olarak binayı terk ettikten sonra yine alkışlarla Yüksel Caddesi’ndeki imza standına ulaştık. Sürekli polis kordonu altındaydık. Bizlerin onca coşkulu olmasına karşın, birileri de onca tedirgin ve kuşkuluydu. Dağılmamız için buyruk üstüne buyruk yağdırıyorlardı telsizlerinden. Elleri telsizliler sinirli ve telaşlı, Ankara göklerinin gözleri yaşlıydı.

(SÜRECEK)