Son günlerde meydanlarda bu kelimeyi çok sık duyar olduk. Âdeta bir çığlık haline geldi. Ülkemizde emekliler ve çalışanlar gerçekten zor durumdalar. 16 milyon emekliden 4 milyona yakını en düşük emekli maaşı olan  14 bin 469 lira, dul ve yetimler ise bunun da altında maaş alıyorlar.

Ayrıca emeklilerin çoğu da asgari ücretin altında maaş alıyorlar. Çünkü ortalama emekli maaşı 18 bin lira civarında. Bu paralarla geçinmek mümkün mü? Bir de ev kirası ödüyorsa açlığa mahkum demektir. Çalışabilecek durumda olup da, iş bulabilenler ek gelir dağlayarak geçinebiliyorlar. Çalışamayacak durumda olan emekliler gerçekten çok zor durumdalar. Bu insanların zor da olsa geçinebilmesi için, en düşük emekli maaşı asgari ücret seviyesinde olmalıdır.

32 Avrupa ülkesi içinde bizden az emekli maaşı ödeyen Bulgaristan var. Diğer 30 ülke bizim çok üzerimizde emekli maaşı ödüyor. Bu sayede Avrupa ülkeleri emeklileri ülkemizde tatil yapabiliyorlar. Bizim emeklimiz yaşadığı şehrin dışına çıkamıyor.

Devletimiz temmuz ayını beklemeden emeklileri rahatlatıcı önlemler almalıdır. En azından en düşük emekli maaşı asgari ücret seviyesine çıkarılmalıdır.

Emekli maaşlarının artırılamamasına gerekçe olarak kaynak olmaması gösteriliyor. Oysa bu ülkenin kaynakları var. Önemli olan bu kaynakların nerelere ve nasıl harcandığı. Yani bu bir tercih sorunu.

Kaynak sağlamanın bir çok yolu var. Buna devletteki israf ve savurganlığı önleyerek başlayabiliriz. Tasarruf tedbirleri sözde kaldı. Eski uygulamalar aynı devam ediyor. İtibardan tasarruf olmaz sözü geçerliliğini koruyor. Uçak,araba ve bina saltanatı artarak devam ediyor. Fransa’da 2 bin, Almanya’da 9 bin, İtalya’da 29 bin resmi araç varken, bizde 125 bin resmi araç var. Biz bu ülkelerden daha mı zenginiz? Nüfusumuz ise Almanya ile aynı. Üstelik bizim kullandığımız lüks resmi araçları yapan ülke de Almanya. En azından buradan bir ders çıkarmalıyız.

Diğer bir tasarruf yolu da birden fazla maaş  alanların maaşlarının bir maaşa indirilmesi ve binlerce bankamatik memurunun çalışmadan maaş almalarına son verilmesidir.  THY ve TRT yöneticilerinin astronomik maaşlarının, diğer kamu kurumlarında çalışan yöneticilerin maaşları seviyesine indirilmesidir.

Bir de milletvekillerimizin durumları var. Milletvekillerimiz her konuda olduğu gibi maaş konusunda da topluma örnek olmalıdırlar. Hiç bir konuda anlaşamayan milletvekillerimiz, konu maaş artışı olunca çok güzel anlaşıyorlar. Bildiğim kadarıyla dünyanın hiç bir ülkesinde milletvekili emekliliği diye bir uygulama yok. Üstelik iki yıl milletvekilliği yaptığında hizmet yılı ve yaşı tutuyorsa milletvekili emeklisi oluyor. Ayrıca yaşam boyu kendisinin ve ailesinin birinci sınıf tedavi giderleri devlet tarafından karşılanıyor. Bu adaletsiz uygulama sonlandırılmalıdır.

Bu yıl başı itibariyle çalışan bir milletvekili 196 bin 775 lira, emekli bir milletvekili 123 bin 759 lira maaş alıyor. Hem milletvekili hem de milletvekili emeklisi ise   toplam 320 bin 534 lira maaş alıyor. Milletvekilliği bir meslek olmayıp, belli bir süre için yapılan geçici bir görevdir. Bu nedenle milletvekilliğinden emekli olunamaz.  Bu ülke her yerden tasarruf etmek zorundadır.

En çok kaynak sağlanacak yer, affedilen vergiler, vergi cezaları, şirketlere tanınan istisnalar ve muafiyetlerdir. 2025 yılında almaktan vaz geçilen kurumlar vergisi 701 milyar lira, KDV 519 milyar lira, ÖTV 133 milyar lira, Diğer vergiler 233 milyar lira olmak üzere toplam 3 trilyon 5 milyar lira. 2025 yılı için  tanınan istisnalar ve muafiyetlerin miktarının ne kadar olduğunu bilmiyoruz. 

Kaynak yok diyenlere işte kaynak. Devletteki israfa ve savurganlığa son verilip, alınması gereken bu vergiler de alınırsa, o zaman emeklilere ve çalışanlara insanca yaşayabilecekleri  maaşlar rahatlıkla verilebilinir. Yeter ki istensin.

Eğer gerçekten enflasyonu düşürmek istiyorsak 85 milyon olarak hepimizin fedakarlık yapması gerekiyor. Sadece emeklilerin, ücretlilerin ve emeği ile geçinenlerin fedakarlık yapması ile enflasyon düşürülemez. Bir kesim sıkıntı içinde yaşarken, bir kesimin zevk sefa içinde yaşaması toplumda gönül kırgınlığına, huzurun, barışın, birlik ve beraberliğin bozulmasına sebep olur. Bu da önemli bir beka sorunu haline gelir.