Üniversitelerin yurt genelinde çoğalması, yani sayısının artması ne kadar rasyonel bir politikadır bilemem.
Bildiğim tek şey eğitim düzeyinin Batılı anlamda olmaması.
Planlamanın yanlış yapılması.
Dünya gerçeklerinin dikkate alınmaması.
Mezun olacakların istihdam şanslarının “olsa da olur” mantığına dayandırılması.
Gelecek planlamasının hiçbir zaman dikkate alınmaması.
Özetle “Saldım çayıra, Mevlam kayıra” siyasetinin hayata geçirilmesi..
Eğitimlerinden sonra, mezunların kendi alanlarında istihdam olanaklarının olup olmaması çok çok önemli bir konu.
Ben 2002’den sonra Ankara Gazi İletişim Fakültesi son sınıf öğrencilerine, son 4 ay süresince özel ders vermek için davet aldım. Benim gibi değişik dallarda 20 kadar emekli veya aktif meslektaşım dahil, beş-altı yıl ders verdik.
Benim saflığımdan olacak, o yıllarda Türkiye’de Gazetecilik-İletişim alanında sadece Ankara ve İstanbul’da yüksek eğitim yapıldığını sanıyordum.
Meğer Türkiye genelinde iletişim fakülteleri sayısı 20’leri geçmiş.
Bugünlerde ise 40’ın üstünde…
Oysa Türkiye’nin yıllık gazeteci (istihdam) ihtiyacı 20, bilemediniz 40 gazeteci olsun.
İletişim ve gazetecilik fakültelerinde bir yılda mezun sayısı yaklaşık 2 binin üstünde.
Bugünlerde ise 4 bini geçer.
Oysa medya dünyasında yıllık ihtiyaç , yani çalışmak için fırsat şansı yüzde bir civarında.
Özetle öğrencilerime dönerek “Sizler çok şanssız bir kuşaksınız. Gazeteci olma, yani bu meslekten ekmek yeme, sonunda emekli olma şansınız çok düşük. Umarım ileriki yıllarda artar” diyerek gerçeği baştan anlatmaya çalışırdım.
Belki kötü bir mesajdı ama gerçekti.
Devamında, yerel gazetecilik alanında şanslarının olabileceğini anlattım hepsine.
Yaşadıkları şehirde, birkaç mezun arkadaşlarıyla ortak yerel gazete çıkarabileceklerini izah ettim durdum her ders sonunda.
Mezun olup yaşadıkları kente dönecek mezunların morallerini yüksek tutmak için alternatif yollar göstermeye çalışıyordum.
Neticede yüksek eğitimin her branşında olduğu gibi gazetecilik-iletişim-radyo televizyon- fotoğrafçılık alanında yüksek eğitim yapabilecekleri fakülte sayısı nerdeyse her şehirde vardı ama iş yoktu.
Düşünebiliyor musunuz?
Kız veya erkek.. .
Evlatlarınız, üniversite eğitiminde İletişim fakültesini tercih etmiş.
Belki geleceklerini orada görmüş olabilirler.
Bulunduğu şehirden kalkmış Ankara’ya gelmiş. İstanbul’u tercih etmiş, ya da İzmir’de kontenjan bulmuş.
Ya da Yozgat’ı tercih etmiş.
Dört yıl eğitim almış, mezun olmuş ama iş yok.
Ya da var…
Ama iş bulma şansları binde bir bile değil.
Mezun olan öğrencilerimin mezuniyetlerinden sonra, bir kısmı ile haberleşme şansım oldu geçtiğimiz yıllarda.
Kız öğrencilerimin çoğunun bankacı olduklarını öğrendim..
Erkek öğrencilerimin ise uzun süre işsiz kaldıkları haberlerini aldım.
Gerçeği söylemek gerekirse…
Son 20 yılda gazeteci olsanız ne fark edecekti ki.
“Saray Medyasında” yer alma şansınız olsa bile, gazetecilik değil “yalakalık” yapmış olacaktınız.
Bir zamanlar en itibarlı-güvenilir ve en çok satan, Türkiye’nin amiral gemisi olan Hürriyet Gazetesi, son 20 yıldır “Yandan Çarklı Tekne” konumuna düşüyor, yani Saray’ın emrinde tiraj yani satış açısından yerlerde sürünüyor…
Muhalefeti savunan gazete ve tv organları ise bir elin parmak sayısını geçmiyor.
Muhalif gazete ve yayın organlarında istihdam şansı hemen hemen hiç yok…
Özetle ülkemizde keyifli bir gazetecilik ortamını da yok ettiler…
Fakültelerden yılda yine binlerce mezun çıkacak.
İşsiz mezunlar ordusu giderek büyüyecek.
Eğitim düzeyi 20 yılda nerden nereye geldi…
Bir yanda yeni işsizler artıyor, aileler ve gazeteci adayları issiz-güçsüz kalıyorlar.
Özetle eğitim ve ekonomide olduğu gibi her alanda plan ve programsızlık yüzünden sonuç sıfır.
İzlenen politikların adı belli;
“Saldım çayıra, Mevlam kayıra…”