Felsefe derslerini çok severdim. Ne güzel bir dersmiş hayatı anlamak için, yaşamı daha anlamlı kılmak, şeylere, nesnelere tek bir yönden değil, çok boyutlu bakmayı öğrenmek…Çok değerli öğretmelerimiz vardı felsefe öğreten. Keşke liselerde değil anaokullarında başlasaydık hayatın, doğanın, yaşamın, insanın, sanatın bilimin felsefesini öğrenmeye.
Son yıllarda çocuk ve felsefe eğitimi ile ilgili çok az okulda eğitimler programlar uygulanıyor. Çocuklar çok soru sorar, onlar için sormak öğrenmek demektir. Sadece sorma ile yetinmez, neden niçin diye devam ederler. Bazen ebeveynler bu sorulardan bıkarlar, ama bilemiyorum hayatın hangi aşamasında, hangi bölümünde soru sormayı unuturlar veya unuttururlar.
Aslında onların serüveni soru sorma ile başlar. Öğrendikçe var olduğunu, birey olduğunu hisseder. Ne çok şey bildiği ile ilgili kendine güven gelir. Düşünelim, bu sorgulama ve öğrenmenin bir ömür boyu sürdüğünü; ne güzel olurdu dünya. Herkesin herşeyi bildiği bir dünyada yaşıyoruz. Sorgulamayı, öğrenmeyi bıraktığı bir yüzyıldayız. Ne kadar sıkıcı geliyor şöyle uzaktan baktığımızda.
Herşeyi ben bilirim egosu ile dolaşan birçok yetişkin arasında, meraklı gözlerle hayata bakan, temiz yürekli henüz egoyu keşfetmemiş, dünyayı keşfetmeye hazır çocuklar…
Hepimiz herşeyi biliyoruz, ilaç bile yazıyoruz doktor gibi, politika ise yaşam tarzımız, ekonomi desen profesörüyüz, dinler tarihini ezbere biliyoruz…Sanki inanmadığımız dinlere düşman kesiliyoruz. Herkes psikolog, hepimiz yaşam koçu olduk. Zaten iki sertifika sonunda insanlara hayatı sevdirmeye, mutlu kılmaya, başarılı olmaya ikna etmeye çalışıyoruz. Çok büyük maddi karşılık beklentisi içerisinde umut dağıtıyoruz. Kendini keşfetmeden, başkalarını içsel yolculuğa davet ediyoruz. Hayatın felsefesi bunun neresinde?
Oysa evren çok büyük, sınırı yok, Soru sormak, öğrenmek için çok büyük; ömrün yetmeyeceği kadar büyük. Ancak biz herşeyi biliyorsak çok dar, çok küçük ve sıkıcı tabii ki.
Eğer ki evrenin, bilimin felsefesi ile bakabilsek uzmanlığın ayrı bir konu olduğunu öğrenebilirdik, sormayı sorgulamayı unutmazsak, hayatın her anını çiçeklenmiş bir yolda yürüyor gibi giderdik. Her adımda çiçekler açar önümüzde.. Her öğrenme ayrı bir heyecan,bir macera, bir serüven.
Felsefe genelde kuru bir bilim dalı gibi gelir derinliğini bilmeyince. Biraz çok konuşanı ''felsefe yapma'' diye hor görürüz, veya ulaşılmaz bir bilgi gibi gösterilir felsefe. Özellikle eğitimde felsefe çok sıkıcı bir ders diye düşünülür.
Oysa felsefe hayatı bilmektir, tanımaktır, insanın kendisi ile yaşadığı evren arasında bir bağ kurabilmektir, yaşadığını anlamlı kılabilmektir, mutlu olmanın yolarının farkına varmaktır, öğrenmeyi daha heyecanlı hale getirmektir.
Hayatı heyecanlı bir öykü haline getirebilmektir, zaman zaman içimizin fırtınasını dindirmek, karşılaştığımız zorlukları bir takım bilim dışı yollarda aramak değil bilimin doğal ve somut halleri ile çözebilmektir felsefe, erdemli olabilmek erdemli kalabilmektir, erdemli olmanın yollarını arayıp bulabilmektir felsefe.
Bu nedenle çocuklarımızın bizim ellerimizde olduğu yıllarında onların sorgulamalarına soru sormalarına izin verelim yüreklendirelim, tartışalım, konuşalım, iletişim kurmalarını sağlayalım hayatla…Zaten bizden çıktıktan sonra hayatın olacaklardır. Felsefe yaşamın her alanında onlara bir şeyler söyleyecektir. O sesi duymalarını sağlayalım.
Çocukların bu kocaman evreni tanıma, bilme heveslerini kırmayalım. Onların, birer küçük prens gibi dünyayı, yıldızları keşfetmelerine izin verelim, güçlü toplumlar güçlü ve mutlu çocuklar yetiştirmekten geçer.
“Hoşça git,” dedi tilki. “Vereceğim sır çok basit: İnsan ancak yüreğiyle baktığı zaman doğruyu görebilir. Gerçeğin mayası gözle görülmez.” Küçük Prens unutmamak için tekrarladı: “Gerçeğin mayası gözle görülmez.” “Gülünü bunca önemli kılan, uğrunda harcadığın zamandır.'' KÜÇÜK PRENS
ANKARA