Su satan firmalardan birisinin bir reklamı vardı, “Su hayattır” diye. Daha doğrusu bir gerçeğin dile getirilmesi. Yaşadığımız gezegende hayat su ve hava ile başlıyor. Bunlar yaşamın olmazsa olmazıdır. Su ve havayı ne kadar koruyor ve sahip çıkabiliyoruz? Çıkmazsak sonuçları neler olur, ona bakalım. Devam eden yazı dizimizi izleyenler görecek ki, yazı dizimizin başlığı asla abartılı değil.
Atalarımızdan aldığımız bir öğüt var. Bunu asla unutmamak gerekir. “Suyu, havayı ve toprağı temiz tutacaksın”. Bunu bir tarafa yazalım. Bunların birisi kirlenirse yaşam felaket demektir. Ne garip, insanlık son, özellikle 40-50 yıldır çevre kirliliği ve felaketleri ile uğraş veriyor. Yaşamın birinci gereksinimi hava, havayı kirletiyoruz. İkinci gereksinimi su, suyu kirletiyoruz, üçüncü gereksinimi toprak, toprağı kirletiyoruz. Oysa insanın aklı vardı, diğer canlılardan akılları ile ayrılmıyorlar mıydı? Aklımızla kendimizin ve geleceğimizin ipini mi çekiyoruz?
Trakya bölgemizin en önemli nehirlerinin başında Ergene ve Meriç geliyor. Hatta Tekirdağ’da bir ilçemiz adını Ergene nehrinden alırken, Edirne’de de bir ilçe adını Meriç nehrinden alıyor. İkisi de nehirlerinin adı gibi güzel ve şirin ilçeler. Şirin diyorum çünkü Ergene İlçesi bu adı aldığında, Ergene Nehri’nden hayat akıyordu. Nehir etrafına yaşam dağıtıyordu. Etrafında güller açıyordu. Bütün canlı varlıklar buradan suyunu içiyordu. Çiftçi temiz ve bol ürün alıyordu. Ergene kısacası bolluğun, bereketin, yaşamın güzelliğin adıydı. Mutluluğun adıydı. Şiirler yazılıyordu Ergene’ye, Meriç’e…O nedenle de cevresindeki yerleşim alanları bu ismi almak için yarışıyordu. Şimdi öyle mi? Şimdi Ergene öldüren nehir. Bir noktada Meriç Nehri’ni de öldürüyor. Sonra Saroz Körfezinden, Ege Denizi’ni zehirliyor.
Şimdi başta Ergene nehri zift akıyor, dahası katran akıyor. Ergene yaşamın sembolü değil, artık ölümün sembo lü konuma geldi. Ergene ölmekle kalmadı, artık öldürüyor. Nehiri katledenler katil değil (!), nehirin kendisi katil. O suda artık mikrop dahil hiç bir canlının yaşama şansı yok. Sebzeye meyveye bu su verilemiyor, verilirsede pek çok hastalığa davetiye çıkıyor demektir.
Canlıları ayakta tutan damarlarında dolaşan kandır. Kan kirlenirse o canlı için sonun başlangıcıdır. Sebze ve meyvelerin kanı, aldıkları sudur. Ergene Nehrin’de yetişen sebze ve meyveler artık hastalık kaynağı. Bunu konunun uzmanları söylüyor. Kanser hastalıklarının artışını dikkatle izlemeliyiz.
Sular kirlilik oranına göre 4 bölüme ayrılıyor. 1-Kirli sular 2- Çok kirli sular 3-Ölmüş su 4-Öldüren su şeklindedir. Uzmanlarının tanımı ile Ergene Nehri 4. Su grubuna giriyor. Yani öldüren su. Ergene Nehri sadece kendisi ölmemiş, artık öldürüyor. Peki şimdi artık sıra hangimize geldi diye mi bekleyeceğiz?
Ergene Nehri zehirlenmiştir. Kimler zehirlediyse onlar temizlesin. Fatura onlara çıkarılsın. Testiyi kıran faturayı ödesin. Masum halka başta kanser olmak üzere çeşitli hastalıklar fatura edilmemeli. Kimse kızıp darılmasın gerçek bu. Ergene kenarında otlayan inek, koyun keçi sütünü içmiyor, Ergene’nin zehirini içiyor cocuklarımız. Nehir boyunca otlayan hayvanların eti, et değildir. Ergene’nin zehiridir. Ergene çevresinde yetişen sebze ve meyveler pekçok hastalığın habercisidir. Bu güzide halk, böylesi bir garabete aday olamaz. Bu yanlışı hiç vakit kaybetmeden en ivedi şekilde çözmek zorundayız. Saniye dahi beklemeyecek kadar ivedidir durum.
Ergene’nin başlangıç kollarından biri. 2600 Sanayi tesisinin atıkları Ergene Nehri’ne dökülüyor.