Okullar açıldı, çocuklar, ergenler, gençler ve daha çok anneler-babalar için…Binbir umutla hayata hazırladığımız çocuklarımız okullara başıladılar. Hepsine başarılı, sağlıklı, mutlu, umutlu bir yıl diliyorum.

Ah benim öğretmen, ah benim sevdalı başım,  yanım! Hem sert, hem yumuşak, hem duyarlı, en çok umutlu yanım.

Eskiden kara önlüklerle gittiğimiz okullara , daha mı beyaz umutlarla giderdik? .Çok kara önlükler giydiğimiz için mi çocuklara aynı umutları veremedik? 

Okullar açıldığında, sokaklardan ayrılıp okula gitmek çok zor olurdu bizim için, ancak bizler o sokaklardan çok şey öğrendik.

Oyuncaklarımız, bebeklerimiz, tabletlerimiz yoktu, biz ,oyuncaklarımızı  kendiniz yapmayı öğrendik. İki tahtayı birbirine bağlayıp üzerine eski çorap geçirerek mısır püskülünden saçlar takıp ilk oyuncaklarımızı kendimiz yaptık.

Kuralları oynadığımız oyunlardan öğrendik. Taşlardan oyun kurup matematiği,

çelik çomaktan  fizik ,tel arabalardan mekaniği, bilyelerden hedefe odaklanmayı öğrendik. Dizlerimiz   kanayıp annemiz öpünce, sevgiyle acıların dinebileceğini öğrendik.

Zaten yaşadığımız mahalle, dayanışmanın , paylaşmanın ,sosyal sorumluluğun kendisiydi.

Ne bir ağaca ne bir yaprağa ne bir karıncaya dokunurduk.Doğa bizdik,doğaldı herşey .

Ne özel bir okulumuz ne de eğitim koçumuz vardı . Her konudan anlayan, her fırsatı eğitime dönüştüren eğitimcilerimiz vardı.

Uyu uyu yat uyu diye başlayan öğrenme eylemine  karşı ,uyutmaya çalışsalar da, biz hep uyanık kaldık. Bu sitemle yetişmiş bir kuşak olarak uyutulamadık , şimdi bile uyuyanları uyandırmak gibi bir çabamız var her  birimizin. 

Okullara, hayata, eğitime inanan, güvenen , anne babalarla büyüdük.

Bizi büyütenler onca savaş görmesine rağmen hayata güvenirdi. Düşünce kalkmayı öğretirdi,tasarruf etmeyi, emeğe, ekmeğe saygıyı bilirdik. Küçük yaşlarda kimseyi ayırmaz, hor görmez saygı duyardık. Ne inancı ,ne giyimi, ne yaptığı iş ilgilendirirdi bizi. Sadece insanlığı, çocuk sevgisi, güler yüzü ilgilendirirdi..Hepimiz aynı okuldaydık.

Şimdi onca bilgiye rağmen genç ebeveynler ne yapacaklarını bilemiyor.

Yaşam koçu,eğitim  koçu,emzirme koçu,beslenme  koçu derken ,sürekli tabletlerin başından kaldıramadığımız, ,sanal bir dünyada uyuyan çocuklarla karşı karşıyayız.

En öğrenebilecekleri yaşlarda,  kurgulanmış oyunların başında ,kurgulayanın zekası kadar vizyonları olan çocuklar ve bu karmaşanın içinde dağılan anne babalar var.

Bana sık sorulan sorulardan birisi, çocuğumu hangi okula vereyim? Özel okulların, içi sönmüş dışı ışıltılı balonlar gibi bir çoğu.

Devlet okulları sistemini hala kuramamış bir sistemsizliğin içinde. O zaman anne-babalar, anneanneler-dedeler, iş bize düşüyor. Onları hayata hazırlamak, umutlarını diri tutmak , hayatın içinde yaparak yaşayarak öğretmenin yollarını öğretmek zorundayız.

Kolay değil kocaman gerçek olmayan sanal bir dünya ile başetmek.

Olsun, biz gerçeğiz, gerçekler  her zaman kazanır.

Sorumluluk ve sorumluluk...

Hiçbir şey bir çocuğu dünyaya getirmek kadar güzel, daha harika olamaz. Duyguyu hatırlıyor musun, uçmak gibi hissettin mi, mutluluk bulutlarına dokunabildin mi? Özenle planlanmış bir anda dünyaya gelmiş ya da sürpriz olmuş, keyifle, çocuk başka bir şey getirdi: SORUMLULUK.

Sevgiyle verilen severek alınan eğitim en kalıcı eğitimdir. Ne olur sevmeyi, sevgi almayı, vermeyi hiç unutmayalım, gerisi umut zaten.

Bütün çocukların tek tek gözlerinden öpüyorum sevgiyle.

Öğretmen arkadaşlarıma hayır ve uğur  getirmesini , anne  babalara sağlık ve sabır diliyorum.

Güzelçamlı