DEMOKRASİDEN SÖZ BİLE EDİLEMEZKEN
İRŞAD ÖNDERLERİ PADİŞAHI UYARABİLİRDİ
Savaş Osmanlı’nın zaferi ile sonuçlandı. Yedi düvel kral orduları mağlup ve perişan oldular. Çok miktarda ganimet (harp geliri) elde edildi. Avrupa’nın asilleri Fransa şövalyeleri Bursa’ya getirildi. Osmanlı’nın ihtişamı gösterildi. Şövalyeler bir daha bu ordu ile savaşa girmeyeceklerine yemin ettiler. Yıldırım Han onlara espri olsun diye “yemin etmeyin, siz bizimle savaşmasanız, biz nasıl şehit ve gazi olacağız” demişti.
Zaferden sonra Bursa’da ve diğer yerlerde 20 tane cami yaptıracağı sözünü yerine getirmek için istişareler yaptı. Ulemaya, şeyhülislama danıştı. Alimler tarafından 20 adet küçük cami yaptırmaktansa 20 kubbeli Bursa’nın şanını ve kendi adını asırlar boyu yaşatacak bir cami, Bursa Ulu Camii’ni yaptırması tavsiye edildi. Büyük bir titizlikle ve özenle binbir meşakkatle cami bugünki görkemi ile yapıldı. Bursa’ya hakim bir yerde, yeşil Bursa’nın ve Yıldırım Beyazıt’ın simgesi olarak ayaktadır. Bursa Osmanlı’nın ilk merkezi hükümetidir.
Bursa’da Beyazıthan’ın mürşidi ve daha sonra damadı olan Emir Sultan hazretlerinin delaleti ve nezareti ile yapılan cami geziliyordu.
Yıldırım Beyazıt Han, “Emir Sultan hazretlerine şeyhim hocam camiyi nasıl buldun, ilave edeceğimiz tekke zaviye ekler vs. gibi bir eksiği varsa söyle de tamamlayalım” dedi.
Tarihçilerin yazdıklarına göre kesin bilmiyoruz, ara sıra içki alırmış. Emir Sultan ehli keramet bir veli, keşif yolu ile bunu farketmiş olabilir. Şeyh Emir Sultan kendisine cevaben, “Evet hünkarım, gerçekten mükemmel bir ibadethane olmuş. Allah sizi aziz etsin. Ancak caminin dört eksiği var. Onu tamamlarsan iş tamam olur” demiş.
“Nedir bu eksikler üstadım?” deyince;
“Caminin dört kapısına 4 tane şarap fıçısı koymalı” karşılığını vermiş.
Yıldırım Han, şeyhin bu sözüne öyle öfkelenmiş, hırslanmış. Gezinmeye başlamış. Geriye dönüp “Bu ne acayip sözdür efendi hazretleri” demiş, “Caminin kapısında şarap küpü ne arar. Sen aklını mı kaybettin?”
Mübarek adam parmağını padişahın kalbinin üstüne koyarak ve padişahın gözlerinin içine bakarak konuşmuş: “Neden olmasın hünkarım. Cami dediğimiz bina taş, toprak, ağaç, tokaçtan yapılan bir yapı değil mi? Taştan topraktan yapılan bir binanın caminin kapısına konmayan şarabı, ulu Allah’ı yaptığı ve günde 70 kez kulunun kalbine nazar ettiği insan bedenine, midesine, nasıl layık görüyorsun? Cami Kabe bile olsa kul yapısı. Ama insan Allah’ın en büyük eseri, hak yapısı değil mi?”
Emir Sultan hazretleri, Yıldırım Beyazıt hanın halini ona açık sözlü bir ifade ile hem de ilginç bir yöntemle söylemiş ve koskoca hakanı ikaz etmiş ve ağlatmıştır. Bugünün demokrasisinden o gün için söz bile edilmezken, açık eleştiriyi yapabilen ilim, irşad önderleri mevcuttu. Emir Sultan her türlü ihtimali göz önüne alarak bu ikazı yapmıştır.
Yıldırım Beyazıt, hocaya, “Ben sana gösteririm, beni rezil ettin” deyince şunları söylemiş:
“Ben seni korudum. Arındırmak için seni uyardım. Bu benim için Allah emridir. Ey yüce padişah, ben hak sözü söylemekten korkmam. İşte kefenim başımdaki sarıktır. Bu sarığın hakkını vermek bana farzdır. Senin bana yapacaklarını ben sana söyleyeyim:
1.Beni öldürtürsün. Bir masumun kanına girer, ben şehit, sen zalim, katil olursun. Ben Hüseyin sen de katil Yezit olursun.
2.Beni sürgüne gönderirsin. Yerimden yurdumdan edersin. Er geç bu dünyadan göçeceğiz. O zaman Hz. Muhammed SAV. gibi muhacir sen de Ebucehil gibi hakkı inkar eden olursun.
3.Bana işkence yaptırırsın, acı çektirirsin. Ben acı çekerim ama derecem yücelir.
4.Beni hapsettirir zindana atarsın. Ben Yusuf gibi Mısır’a sultan, sen ise ilelebet zalim anılırsın.
5. Ulu Allah’tan hidayet, inayet uyanıklık gelir. Doğru söze kulak verirsin. İrşad olursun. Gerçeği bulur, saadete erer bana da dua edersin? Ben de büyük bir sultanın kurtuluşuna sebep olduğum için bahtiyar olurum.
SÜRECEK