Bu yıl, 29 Ekim 1923’de ilan edilen Cumhuriyet’in 101. yılını kutluyoruz. Diğer anlamıyla da ikinci yüzyılının başındayız...
* * *
M. Kemal Atatürk’ün liderliğinde kazanılan, “Kurtuluş Savaşı”ndan sonra yaşama geçirilen, “Cumhuriyet” sisteminin yolunun taşları; “Çağdaşlaşma ve Kültür”e dayalıdır.
Kurtuluş sonrası, ülkenin önünde savaştan çok daha zorlu bir mücadele gerektiren, "Cehaletle Savaş" süreci vardı...
Bu nedenle, M. Kemal Paşa, daha savaş sürerken, 1920’de kurulan, Meclis, çalışmaları sırasında, birçok yenilikle birlikte, 1921’de bir anlamda, toplum sözleşmesi sayılabilecek, “Teşkilât-ı Esasîye Kanunu”nu çıkarmıştır. Bu sözleşme, Türk toplumunun ilk Anayasası sayılabilir...
* * *
Kurtuluştan sonra içte ve dışta Genç Türkiye'nin yönetiminin ne olacağı merak edilmeye başlanmıştı.
Bu sırada 19. Yüzyılın başlarında kuzeyimizde başlayarak, dünyaya yayılan, "Ulus Devlet" anlayışı ile imparatorluklar yıkılıp, yerine, yine, "otoriter, totaliter, faşizm" benzeri rejimler kuruluyordu!
Atatürk ise, bu sistemleri hiç bir zaman düşünmedi.
Aksine, ilk gençlik yılları ve sonrasında, eğitim aldığı askeri okullarda yıllar boyu kafasında "Cumhuriyet" ideali vardı.
Cumhuriyet Sistemi; insanın bulduğu, insan onuruna en çok yakışan yönetim biçimidir.
Atatürk, Cumhuriyet idealini, yaşama geçirmek için çok kitap okumuş, kendisine çok emek vermişti.
Özellikle, “Fransız Devrim Tarihi”nden etkilenmişti.
* * *
Kurtuluştan sonra eline geçirdiği güç nedeniyle kendisine,“Halifeliğini hatta Padişahlığını ilân etmesini” telkin edenler bile vardı!
O ise, gücün tek elde toplanmasına kesinlikle karşıydı!
Eşitliğe, özgürlüğe, hukuka dayalı yeni bir sistem kurmak istiyordu…
O günün koşullarında hiç kolay olmayacak bir sistemi, halkın özgür iradesi ile seçtiği vekiller aracılığı ile yönetilmesini istiyordu! Bu sistemin adı da "Cumhuriyet”ti.
Yıllarca içinde sakladığı, " Cumhuriyet” fikrini ilk kez, "4 Eylül 1919’da yaveri Cevat Abbas’a: “Yaz çocuk, kurtuluştan sonra devletin idaresi, ‘Cumhuriyet’ olacaktır!” diye açıkladığında, bir yandan söyleneni yazan, C. Abbas; “Bu kadar da değil Paşam" diyerek, söylenene inanamadığını belirtmişti!
* * *
Savaştan sonra nihayet uygun zaman ve fırsat gelmişti.
28 Ekim 1923 akşamı; birkaç arkadaşı ile Çankaya köşkünde buluştu. Arkadaşlarına bu düşüncesini; "EFENDİLER, YARIN CUMHURİYET'İ İLAN EDECEĞİZ!” diyerek açıkladı.
“En büyük eserim” dediği, Cumhuriyet’in ilânına artık saatler kalmıştı.
Misafirler gittikten sonra başbaşa kaldığı, İsmet İnönü ile sabahın ilk ışıklarına kadar çalıştı…
Ertesi gün, Meclis Fethi Bey’in başkanlığında, toplandı. Hükümet istifa etmişti. Bir hükümet krizi söz konusuydu. Sorun çözülemeyince, kendisine haber verildi.
* * *
Atatürk, görüşmelerden sonra,
Meclisin ilk anayasası sayılan, "Teşkilât-ı Esasîye Kanunu”nda yapılacak değişiklikle bu sorunun aşılabileceğini söyledi.
Maddeler tek tek oylandı, sonunda; “Cumhuriyeti duyurma zamanı gelmişti. O sırada kürsüde Meclis Başkanvekili olarak, Çorum Milletvekili Abdullah. İsmet Eker bulunuyordu. Kürsüden Cumhuriyet’in ilanını duyurmak ve bu onuru yaşamak şansı, Çorum Milletvekili İsmet Eker'e kısmet olmuştur.
* * *
Sıra bu ülkenin ilk Cumhurbaşkanını seçmeye gelmişti. Aynı gün, önerge verildi. Meclisin tüm oylarını alarak, “Genç Cumhuriyetin ilk Cumhurbaşkanı olarak, M. Kemal Atatürk seçilmişti. Alkışlar arasında ikinci defa kürsüye gelerek teşekkür konuşması yaptı. Bundan sonrası da hiç kolay değildi.
* * *
Muhalifler iş başındaydı. İlân edilen Cumhuriyetin demokrasiye bağlı bir sistem olduğunu henüz anlayamayanlar vardı. Hatta bu durumun, bir “İslâm Cumhuriyeti!” olduğuna inananlar bile vardı!
* * *
Atatürk, “yeni bir millet yarattı!” derken, bireyin ve toplumun yaşamında; düşünsel, fiziksel ve yaşamsal kökten değişiklik yarattı, kavramı anlatılıyor!
Tüm dünyada O'nu unutulmaz ve ölümsüz kılan, “Çağdaş Türkiye’nin kurucusu olduğu gerçeğidir”
* * *
Cumhuriyet, bir duyuş, düşünüş, kavrayış, yaşayış bilincidir.
Atatürk, bu topluma devrimlerin ışığında, manevî miras olarak; “Akıl ve Bilimi” bırakmıştır.