Cassandra, mitolojide geleceği gören ancak bu gördüklerine başkalarını inandıramadığı için lânetlenen bir karakter…
Bugün psikolojide “Cassandra Sendromu” diye adlandırılan durum ise kişisel algısı yüksek olduğundan diğerlerinin göremediği acıları üzerine alan bunun neticesinde fiziksel ve duygusal acılar çeken bireyler için kullanılmaktadır.
Ülkemizin yakın tarihine “Cassandra Sendromu” penceresinde baktığımızda ise gördüklerine başkalarını inandıramadıkları için fiziksel ve duygusal acılar çeken insanlarımızı görüyoruz.
Türkiye’nin küresel çetelerin (emperyalizm ve Siyonizm) kuşatmasında her türlü uzantı yaratıklar eliyle teslim alındığını söyleyen, yazan insanlarımız görmezden gelinmedi mi? Bu durum, medya eliyle geniş kitlelerden saklanırken gerçekliği dile getirenlere “paranoya” teşhisi konmadı mı?
Aydın denilen sosyal grup toplumun vicdanıdır, her türlü saldırıya karşı koruyucu virüs programıdır. İşte burada aydınlara da virüs atılması gerçeğiyle karşı karşıya geliyoruz. Aydınlara virüs atıldığını gören ve bunu aydınlara bile anlatmakta zorluk çekenlerin çektiği acılar…
Ülkenin doğasını var eden yaşam dengesi bozulurken, halkın geleceğinin kan damarları kesilirken yaklaşan tehlikeyi halka anlatmak isteyenlerin çektikleri acılar…
Sevr Anlaşması hortlatılarak ülke bölünmeye çalışılırken yaklaşan tehlikeyi işaret edenler Ergenekon, Balyoz, Casusluk Davası vb kumpaslarla hapislere atılırken bu aydınların ve yakınlarının çektikleri acılar…
HES yapıyoruz diyerek ülkenin akarsularına kelepçe vurulurken, susuz kalan doğa göz göre-göre ölüme terk edilirken bu gerçekliği anlatmaya çalışan ama yalnız kalanların çektikleri acılar…
Köprü yapıyoruz derken yağmalanan ormanlar eliyle insanların oksijen kaynakları yok edilirken yani halkın akciğerleri sökülürken sesini bir türlü halka duyuramayanların çektikleri acılar…
Gezi Parkı olayları bütün yurda yayılırken hayatlarını kaybeden insanlar ve acılarını yeterince duyuramayan yakınlarının çektikleri acılar… Atılan gaz bombası fişekleriyle gözlerini kaybeden insanların çektikleri acılar… Burada bir parantez açsak diyorum. Ogünlerde gözlerini kaybeden insanları ne yaparlar, nasıl yaşarlar acaba diyerek konuyu gündeme getiren bir haber gördünüz mü hiç?
Bazı okumuşlar eliyle küresel çetelerin denetimindeki gerici tarikatlar ve bölücü terör örgütü uzantısı dernekler STK (Sivil Toplum Örgütü) sıfatlandırılarak aklanırken yaklaşan tehlikeyi halka anlatamayanların çektikleri acılar…
Ülkenin geleceği çocuklarımıza tecavüz edilirken, kadınlar her türlü şiddete maruz kalırken, failler mahkemeler eliyle serbest bırakılırken, bu zulmü halka yeterince duyuramayanların çektikleri acılar…
Bunca gerçekliği gören ama büyük bir çoğunluğu ikna edemeyenlerin çektiği acıların son bulması 16 Nisan 2017 tarihinde yapılacak referandumda halkın “Hayır” denmesiyle bir nebze de olsa azalacaktır.
Halk kültüründe binlerce yıldır havaya, toprağa, suya düşen üç cemre ile ilkbaharın geldiğine inanılmıştır. 16 Nisan 2017 düşecek dördünce cemre ile ülkemiz bahar yağmurlarıyla yeniden doğmuş gibi olacaktır.
Ve asıl çetin mücadele ise işte o tarihten sonra başlayacaktır.