“Biz eskiden…” diye başlayan cümleler, yeni nesil için belki sıkıcı geliyor. Belki inandırıcı bulmuyorlar. Belki de bizler artık eskidik, kim bilir?

Ama biz masal gibiydik. Belki siyah önlükler giyerdik, ama o kurdeleler, beyaz yakalarımız kolalı olurdu. Yırtık giymek ayıptı, ama yamalı giymek asla.

Beslenme çantalarımız mesele değildi, çünkü herkesin çantasında doğallık vardı. Kara buğday unundan yapılmış yufka ekmeğe sarılı taze çökelek… Bahçemizde gezen tavukların kümesinden aldığımız yumurtaları, bağdan gelen mis gibi ayvalar, elmalar… Kimse ne getirdiğinden, ne getiremediğinden utanmazdı. Zaten öğretmenlerimiz, lüks olanı kimse fark etmeden sınırlandırırdı.

Okullar güvenliydi, sokaklar güvenliydi, dostluklar da öyle… Anahtarlarımız ya paspasın altında olurdu ya da boynumuza asılı. İlkokul bilgimizle bile dünyayı anlamaya yetecek kadar donanımlıydık. Münazaralar yapar, tartışmayı öğrenir, galip gelen fikre saygı duyardık. O yıllarda kalem, kılıçtan da, bombadan da daha keskin sayılırdı.

Gençliğimiz ise daha masalsıydı. Aşklar gerçek aşka benzerdi, sevgi sonsuzdu. Fotoromanlarla hayaller kurar, ama şehir kütüphanesine üye olup tüm klasikleri okurduk .

En güzel müzikleri biz dinledik, hâlâ sizler o müzikleri büyük bir keyifle dinliyorsunuz.

Kadınlar mini etek giyerdi, kimisi başını bağlar, kimisi çarşafa bürünürdü. Kimse kimsenin giyimiyle ilgilenmezdi. Elbiseler Paris modasını aratmazdı, genellikle terziler dikerdi kıyafetleri. Sokağa çıkmak için sadece büyüklerden izin almak yeterdi.

Korkularımız yoktu, kaygılarımız da. Belki bu kadar çok üniversite yoktu ama şehirlerde suç işleme oranı da daha azdı. Ve kadınlar… Bizim kadınlarımız bu kadar öldürülmezdi, tacize uğramazdı. Kadın, kadının yurdu olurdu; kurdu değil, yurdu. Düşenin elinden tutardı herkes.

Siyah-beyaz televizyonlar, filmler vardı, ama hayatımız son derece renkliydi. Mutluyduk, huzurluyduk, umutluyduk.

Hepimiz taşradan büyük şehirlere giderdik  okumak için, ayaklarımız yere basardı, alışırdık büyük şehire,  çünkü hepimiz aynı tip okullarda aynı eğitimleri benzer öğretmenlerden aldığımız için belki  ortak kültürümüz oluşmuştu, yüce, yüksek, yozlaşmamış bilgili…

Ne bu kadar çok çocuk ölürdü, ne de kadınlar…Ne de çürümüş, yozlaşmış bir kültürsüzlüğe mahkûmduk.

İstanbul