Biz Afyon Lisesi 1969 Mezunları, kendimizi şanslı bir kuşak olarak sayarız.
Mükemmel ötesi öğretmenlerimiz oldu.
Çok şey öğrendik onlardan.
Dürüstlüğü öğrendik. Harama, rüşvete tenezzül etmemeyi öğrendik.
Yurt sevgisini, Atatürk Sevgisini öğrendik.
Vefa duygusunu, adamlığı öğrendik.
Ve…
Ve arkadaşlığı, dostluğu öğrendik.
Yıl 1969, yıl 2022…
Dile kolay 53 yıl.
53 yıldır kesintisiz arar sorarız birbirimizi.
Yılda en az bir kez güzel ülkemizin, güzel bir yöresinde toplanır, özlem gideririz.
1969’lu yıllara döneriz.
Öğretenlerimiz de katılır toplantılarımıza.
Katıl(a)masalar bile bir şekilde aramızda olurlar.
Telefonla ya da sosyal medya aracılığıyla arar sorarız birbirimizi.
Yine öğretmenlerimiz olurlar.
Yine onların birikimlerinden ve telkinlerinden yararlanırız.
* * *
Öğretmenler günü vesilesiyle arayıp, öğretmenler gününü kutladığım FELSEFE ÖĞRETMENİMİZ HALİL ÜNLÜ, iki rahmetli yazarımızın öğretmenlerimizle ilgili iki güzel ve anlamlı yazısını göndermiş.
Bugün ve yarın bu iki güzel yazıyı paylaşmak istiyorum.
Bugün paylaşacağım yazı Rahmetli İlhan Selçuk’a (1925 - 2010) ait.
Rahmetli Selçuk 24 Kasım 1998 tarihli, “Yeniden Öğretmen” başlıklı yazısında şöyle demiş.
… …
“…Türkiye nüfusu 11 milyon...
Okuma-yazma bilen 1 milyon...
Abece’ den habersiz 10 milyon...
Okuma-yazma bilmenin bile ayrıcalık olduğu bir ülkede öğretmen ne demek?.. Yanmış, yıkılmış, tükenmiş, sermayesiz, fabrikasız, mühendissiz, mimarsız, susuz, elektriksiz, yolsuz, barajsız, kâğıtsız, kitapsız, burjuvasız, proletaryasız, üniversitesiz, doktorsuz, uzmansız, bankasız bir ülkede öğretmenlik yapmanın anlamı ne olabilir?..
* * *
Cumhuriyet ilan edildiği gün, öğretmenin bilincine bir ışık düşer; öğretmen sezgisiyle kavrar ki Anadolu devriminde o artık bir neferdir.
Hukuk devrimi, yazı devrimi, dil devrimi, kültür devrimi, kadın hakları devrimi, laiklik devrimi, tek sözcükle: Aydınlanma devrimi...
Aydınlanma devrimi, ama nasıl?..
Burjuvasız, proletaryasız, fabrikasız Aydınlanma Devrimi olur mu?.. Avrupa’da kulun bireye, tebaanın yurttaşa dönüşümü kilise şeriatına karşı savaşımla gerçekleşmişti; sanayiden yoksun tarım toplumunda şeriatçıya karşı kim “Aydınlanma”yı savunacaktı?..
Mustafa Kemal:
- Öğretmen.. diyordu.
Dünyada eşi emsali görülmeyen bir devrim yaşanıyordu; “eğitim seferberliğiyle Aydınlanma”yı yeni kuşaklara aşılamak işlevini öğretmen üstlenmişti.
* * *
Tarım toplumunun ideolojisi dinseldir; demokrasi, sanayisiz coğrafyada boy atamıyor.
Yarım yüzyıllık yaşam bunu bize öğretti: İkinci Dünya Savaşı’ndan sonra Türkiye, çok partili rejime geçti; ama, demokrasiye geçemedi.
Çok partili rejimde sandığa ağırlığını koyan toprak ağası, aşiret reisi, derebeyi, eşraf ve mütegallibe için en büyük düşman, köy çocuklarını aydınlatmaya çalışan öğretmen değil miydi!..
Öğretmen komünistti...
Zındıktı...
Öğretmen ezildi, horlandı, dışlandı, süründürüldü, sürüldü, yok edildi...
Nereye dek?..
1991’de Sovyetler çökünce “komünizm tehlikesi” karabasanından kurtulan toplumun gözleri açıldı; gerçek tehlikenin yakın tehdidi saptandı:
İrtica!.. Ve öğretmen anımsandı...
İş işten geçmemiş miydi?..
Hayır...
“Sekiz yıllık zorunlu eğitim” uygulamasıyla, ülke zorlu bir süreç sonunda kendisine gelebilirdi.
Cumhuriyet devriminde öncü rolü oynayan öğretmene, yeniden iş düşüyordu.
* * *
Ancak iş bu kez değişik...
500 bin öğretmen var...
Öğretmen, sendikal örgütlenmeyle gücünü pekiştirebilirse yeniden var olacak; yeniden yaşamını düzenleyecek, kimliğini, yeniden kazanacak…
Bu güç iş başarılabilir mi?..
Başarılır; yeter ki öncü öğretmen, ülkenin ve dünyanın yeni koşullarını kavrayabilsin; öğretmen için yıldızın yeniden parladığını görebilsin...”
* * *
Büyük yazar Rahmetli İlhan Selçuk, 24 Kasım 1998 yılında öğretmenlerimizle ilgili görüş ve düşüncelerini böyle dillendirmiş.
Yazısını da “… yeter ki öncü öğretmen, ülkenin ve dünyanın yeni koşullarını kavrayabilsin” diye bağlamış.
Çok da doğru bir saptamada bulunmuş.
Bulunmuş da; bu coğrafyada, bu düzenin dinamikleri, öğretmene böyle bir fırsat verir mi?
Öğretmenin, “eğitmen olmasına” izin verir mi?
Çok zor.
Zor bir coğrafyada yaşıyoruz.