Öncelikle, yaşanan deprem felaketi nedeniyle kaybettiğimiz insanlarımıza Allah’tan rahmet diliyorum. Başımız sağ olsun.
Ülkemizin bir deprem bölgesi üzerinde olduğunu tam unutmak üzereyken, başımıza vurula vurula yeniden hatırlatılıyoruz. Bu kez gerçekten çok fena hatırlatıldık. İnşallah bir daha unutmayız da ona göre davranırız.
1999’da Bolu ve çevresini yıkan depremden iki gün sonra oğlumun ev eşyalarını getirmek için Bolu’daydım. Oradaki işçiler “fırsat bu fırsat” deyip hasarlı ama yıkılmamış evden yalnızca beyaz eşyaları dışarı çıkarmaları karşılığında 1999’da 200 lira isteyince işçileri ve kamyonu toplam 500 liraya buradan ayarlayıp Bolu’ya vardık.
Herkes çadırlarda kalıyordu, ama yağan yağmur olduğu gibi içine geçip her şeyi ıslatınca çadırın tepesini naylon örtüyle kapatmak istedik. Ancak herkes aynı şeyleri düşündüğünden Bolu’da bir metre bile naylon örtü kalmamıştı. Ankara’dan yardım kamyonu geldiğini ve örtünün de olabileceğini söyleyince oraya koşup kuyruğa girdik. Yan taraftaki kamyondan da ekmek dağıtımı yapılıyordu. Birden o tarafta sesler yükselince hepimiz merak edip oraya dikkat kesildik. Belediye görevlisi ekmek kuyruğunun en önündeki kadına şunları söylüyordu: “Bacım, sabahtan 15, öğleyin 10 ekmek aldın. Şimdi 15 tane daha istiyorsun. Nasıl tüketeceksiniz bu kadar ekmeği?” Arka sıralardaki bir kadından sorunun yanıtı geldi: “İki tane ineği var, onlara yediriyor.”
Aynı günlerde şikâyet üzerine bir evde arama yapan polisin, halka ücretsiz dağıtılan battaniyelerden 100 kadarını toplayıp istifleyen birini yakaladığını duymuştuk. İfadesinde, yeni bir deprem olursa dağıtmak için toplayıp istiflediğini söylemiş. Tabii yersen.
Bunların yanında güzellikler de yok değildi. Örneğin, akşam çadıra girdiğimizde biz yokken oraya konmuş hiç kullanılmamış bir odun sobası ve borularıyla karşılaştık. Ayrıca, birkaç tane de içi gıda maddeleriyle dolu poşetler vardı. Birileri, bir yerlerden yükleyip getirmiş, depremzedelerin tüketmesi için çadırlara bırakıp gitmişti. Hem de kimseye göstermeden…
İnsanlar arasında öylesine bir suskunluk, hoşgörü, nezaket ve yardımlaşma vardı ki, anlatamam. Öyle ki, her şey önemini ve değerini kaybetmiş, yaşadıklarına şükrediyorlardı. Evlerinin en güzel köşelerini süsleyen o eşyaların hiçbir değeri kalmamıştı. Öyle ki, sobalarda yakmak için o güzelim koltuklarını parçalıyor, masa ve sandalyelerin aleviyle ısınıyorlardı.
Depremi yaşayanlar, yıkılmamış ama hasarlı evlerine bırakın girmeyi yaklaşamıyorlardı bile. Ancak benim Çorum’dan götürdüğüm işçiler depremi yaşamadıkları için hemen eve girip birkaç saat içinde tüm eşyaları çıkardılar ve kamyona yüklediler.
Çorum’da tuttuğumuz eve eşyaları yerleştirirken de farklı bir güzellik yaşadık. Beyaz eşyaları yerlerine taktırmak için Arçelik servisine gidip depremden geldiğimizi söylediğimde “öyleyse tüm hizmetimiz ücretsiz” diyerek servis ücreti almadılar.
İnsanlarımızın o günlerden bugünlere kadar daha bir olgunlaştıklarını ve az da olsa o çirkinliklere tamah etmeyeceklerini düşünüyorum. Hep birlikte bu günümüze şükredip o insanlara yardıma koşalım. Şu soğuk günlerde o çadırlara birer soba da biz koysak ne kadar değerli olur değil mi?
Haydi öyleyse, pamuk eller cebe!
DÜŞÜNEN SÖZLER:
•Sevmek fiilinden sonra gelen dünyanın en güzel fiili yardım etmektir. V. SUTTNER
•Her yardım, cennete doğru bir basamaktır. H. Ward BEECHER
•Eğilip insanları yerden kaldırmak kadar, insanın kalbine iyi gelen bir antrenman olamaz.
•Yardımlaşma ve dayanışma, toplumun gelişmesi için en güzel vesiledir. KESLER
•İnsan, dostlarının acılarına, onlarla bir olup ağlayıp sızlamakla değil, yardım ve bakım ile katılmalıdır. EPUKUROS
•Zor günlerimde yanımda olmayanların, iyi günlerimde hissesi yoktur…
•İnsanlara faydası olmayanları, ölü say gitsin. Hz. ALİ
•Yardım ettiğin kimsenin mahcubiyetini görmemek için yüzünü çeviriyorsan, o zaman gerçekten merhametlisin. Halil CİBRAN