Çok yıllar öncesinde, varmış bir Bilgiç Dede;
Çocuklar takılırmış: “Ey Dede, gönlün nede?”
Dede yanıt verirmiş: “Gönlüm kitaplardadır;
Kitap onu kurtarır, her kim ki çok dardadır.
Okumak, bilgilenmek, kültürlenmek işimdir.
Kitaplar yoldaşımdır, kardeşimdir, eşimdir.”
Böyle diyen Dede’nin, varmış engin kültürü;
Varmış kitaplığında kitabın bin bir türü.
Önceleri Dede’ye diyorlarmış “çokbilmiş”;
Zaman içinde ona “Bilgiç Dede” denilmiş.
Zamanla gerçek adı, unutulmuş böylece;
Kitaplar güneşiymiş, hem gündüz, hem de gece.
Yaşı yetmiş beş ya da, seksene koşmaktaymış;
Yokmuş eşi, çocuğu yalnız yaşamaktaymış.
Başka kimsesi yokmuş, dedenin hayatında;
Tahtı kurulu imiş, gönüllerin katında.
Halka yardımcı imiş, bilgisi, görgüsüyle;
İşleri kolaylarmış, bitimsiz ilgisiyle.
Bir gün akşama doğru, kitaplara dalmışken,
Kendisini kültürün deryasına salmışken…
Kapısı tıkılamış komşu kızıymış gelen;
Akıllı, zeki kızmış, mahallede sevilen.
Babasız bir yetimmiş, iki yaşından beri;
Henüz yedi yaşında, yıldız yıldız gözleri.
Demiş ki: “Bilgiç Dedem, yunaktan geldi anam;
Hava soğuk, üşümüş, ben ona dayanamam.
Ocakta köz kalmamış, seni hep dedem bildim;
Anam aş pişirecek, ateş almaya geldim.”
Bilgiç Dede sevecen tavırla gülümsemiş;
“Köz tavan hani, neyle götüreceksin?” demiş.
“Bir avuç külle… “ deyip ocağın kıyısından;
Çift avuçla kül alıp ve bunun arkasından…
Demiş ki: “Haydi dedem koy avcuma közleri;
Koy da götüreyim ben, memnun edin bizleri.
Dede maşayla közü avucundaki küle;
Koyarak şaşkın halde demiş: “Git güle güle.”
Kız gidince ardından bir eli sakalında;
Düşünüp dalmış Dede, kalarak aklı onda.
“Yetkinim her konuda, ben ki Bilgiç Dede’yim;
Ben bunu bilmiyordum. Bilmem ki ben ne deyim.”
Bu küçük kızdan bile varmış öğreneceğim;
Bilginin sınırı yok, yok başka diyeceğim.”