2023’e bir gün kala başkentin göbeğinde bir siyasi cinayet işlendi. Eski Ülkü Ocakları Genel Başkanı Sinan Ateş, silahlı saldırı sonucu öldürüldü.

Sinan Ateş Hacettepe Üniversitesinde bir bilim adamı ve iki çocuk babası bir akademisyendi. Olay niteliği yönüyle Türkiye’yi salladı, haftalardır da gündemden düşmüyor, kolay kolay düşeceğe de benzemiyor. Olaya Susurluk’tan da büyük diyenler oldu. Kolombiyalı büyük yazar Gabriel Garcia Marguez’in romanı Kırmızı Pazartesi’den esinlenerek, Kırmızı Pazartesi Cinayeti diyenler oldu.

Ülkemizde üzülerek belirtelim ki çok cinayetler oluyor, fakat bu cinayet neden toplumu bu boyutta sarstı ve silkinmesine sebep oldu? Bunun üzerinde düşünmemiz gerekiyor. Siyasi düşüncesi ne olursa olsun, öldürülen bir bilim adamı, bir baba olarak olayın insani ve vicdani boyutu var. Diğer yandan öldürenlerin kamuoyuna yansıdığı kadarı ile ayak izlerinin kendi grubu içinden çıkıyor olması, ahde vefa açısından üzücü ve düşündürücü. Diğer yandan kabullenilemez gerçek, bir akademisyen, bir bilim adamının, aranan bir katilin uyuşturucu çetesinin kurşunları ile yaşamının son buluyor olması.

Toplumu asıl derinden sarsan olay, şu an tutuklu olan bazı özel harekât polislerinin de olaya karışmış olması. Haklı olarak herkes şu soruyu soruyor, güvenliğimizi sağlamakla görevli olanların olayın içinde olması. Olayın tek teselli eden tarafı, bu haksızlığı canice katliamı ortaya çıkaran da, yine bazı polis ve yargı mensuplarının var olmasıdır. Demek ki elmanın içine kurt düşmüşse, elmanın tamamını sarıp çürütmeden, başlangıç aşamasında çözüm üretmek gerekiyordu.

Dikkat edilirse CHP Genel Başkanı Sayın Kemal Kılıçdaroğlu; 8 Ekim 2021’de gazetecilerin bir sorusu üzerine; “Erdoğan iktidardan gitmemek için her yolu deneyecektir… Siyasi cinayetler başlayabilir” diye uyarılarda bulunmuştu.

Şimdi filmi biraz geri saralım, geçmişi büyüteç altına alalım. Yeniçağ Yazarı Yavuz Selim Demirağ, 10 Mayıs 2019’da sopayla dövüldü, Antalya’da Akdeniz’de Yeni Yüzyıl Gazetesi’nin yazarı İdris Özyol sopalı saldırıda ağır darp edildi. Tarih; 15 Mayıs 2019. Yine Gazeteci Sabahattin Önkibar, Ankara’da evi önünde saldırıya uğradı (25 Mayıs 2019). Korkusuz Yazarı Ahmet Takan, Ankara’da beyzbol sopası ile dövüldü. (20 Kasım 2019). Iğdır Haber Gazetesi’nin sahibi Metin Işık yaralandı (27 Kasım 2019), Devamında da değişik tarihlerde, Murat İde, Avukat İsrafil Kumbasar, Selçuk Özdağ, Levent Gültekin, Suat Başaran, Buğra Kavuncu, Erdinç Öztaş gibi isimler aynı grup tarafından saldırıya uğradılar, dövüldüler, darp edildiler, yaralandılar.

Kuşku yok ki bu olaylar bugünlerin alt yapısını oluşturdu. Sıradan sokak olayları olarak nitelendi, genelde de suçlular kayda değer bir ceza almadılar. Şimdi hepimizi sarsan cinayetin taşları uzun süredir döşeniyordu. Saldırılar döğme, darp etme, yaralama aşamasını geçip, artık öldürme aşamasına gelmiş gibi duruyor.

Bakıyoruz asıl konuşması gerekenlerin ağzını bıçak açmıyor. İstanbul Belediyesine terörist alındı diye yeri göğü yıkanların, suçluyu yakalaması gerekirken ona kılavuzluk eden özel harekât polisleri için ne diyecekler? Onları kim işe aldı? Kim komut verdi? Merak ediyoruz.

Bu olayın köküne inilmediği sürece, kimsenin yaşamı güvende değildir. Koskoca bir siyasi örgütün genel başkanı, Başkent’in göbeğinde öldürülüyor, tetikçisi ortadan kayboluyorsa sıradan hiçbir vatandaşın yaşamı güvende değildir. Sorumluları ise fazla uzağımızda değildir. Uyuşturucu satıcıları ve mafya tetikçilerinin egemen olduğu bir sürece mi girdik?