Bu toprağın sesi, bu toprağın dilidir onlar…
Bu toprağın kulağı, bu toprağın gözüdür onlar…
Ve de şiirlerinde, Türk dilini yaşatandır onlar…
Onların mesajlarında aşk vardır, sevda vardır.
Onların mesajlarında hoşgörü vardır, barış vardır.
Ve de onların mesajlarında “isyan” vardır, haksızlığa “duruş” vardır.
Ama sözleri kılıçtan keskindir onların.
İşte onlardan biridir Mahzuni. Şiirlerinde halk kültürünü mayalandıran, sazıyla canlandırıp sesiyle dillendiren bir büyük halk ozanı… Yani Âşık Mahzuni…
***
Yarın 20’inci ölüm yıldönümü olan Mahzuni;
“Türk Milleti, Türk Milleti / Nerden gelmiş elin iti / Bu gidişin sonu kötü / Amerika katil katil” diyerek ta o günlerden bu günlere seslenir.
Deniz ve arkadaşlarının idamı üzerine “Erim Erim Eriyesin” der ve bu türkü nedeniyle tutuklanıp mahkûm edilir.
Antep’te evi kundaklanır, 1973’de halkı suça teşvik etmekten tutuklanıp Sıkıyönetim mahkemelerinde yargılanır.
Özet olarak, özellikle 60’lı yıllardan 90’lı yıllara kadar defalarca saldırıya uğrar, tutuklanır, hapse atılır, dövülür, işkence görür.
Ama bugün, halkın gönlünde günümüzün Pir Sultan’ı olarak yaşayandır Mahzuni.
Ve de Halk Ozanları Federasyonu tarafından dünyanın en büyük 3 ozanı arasında gösterilen, TRT tarafından 2 belgeseli çekilen, 453 plak, 58 kaset, 8 kitap’la halk ozanları içinde efsane bir kimliktir Mahzuni.
Nitekim bu büyük ozana bir saygının ifadesi olarak Maraş’ta, Sütçü İmam Üniversitesi Meslek Yüksek Okulu Yerleşkesi’ne “Aşık Mahzuni Şerif Yerleşkesi” adı verilmiştir.
***
Asıl adı Şerif Cırık’tır Mahzuni’nin.
17 Kasım 1939 yılında Kahramanmaraş’ın Afşin ilçesinin Berçenek köyünde doğmuş, 17 Mayıs 2002’de Almanya’nın Köln şehrinde ölmüştür.
Mezarı, Hacı Bektaşi Veli Külliyesi’nin Çilehane adı verilen yerdedir.
Medresede Kur’an okuyarak eğitime başlamış, köylerinde ilkokulun yapılmasıyla medrese eğitimini bırakmıştır.
Astsubay okulunu bitirmiş, ardından Ankara Ordonat Tekniker Okulu’nda eğitime başlamış, ama bir süre sonra okulu terk etmiştir.
***
Mahzuni’nin şiirlerinde:
Kökü Orta Asya kültürüne dayanan, yüzyıllar içinde değişim geçirerek, günümüze kadar gelmiş sözlü kültür geleneği vardır.
Ve şiirlerinde tasavvuf vardır, halk kültürü vardır, Alevi-Bektaşi geleneği vardır.
Özellikle de 1960-1980 döneminde yükselen toplumsal ve siyasal olayların, çok çarpıcı biçimde görünür etkisi vardır.
Ve yine şiirlerinde “bir itiraz, bir ret, bir taşlama, bir isyan” vardır. Özellikle de “milli birlik, beraberlik ve de cumhuriyet” karşıtlarına bir “karşı duruş” vardır.
İşte o şiirlerden bir bölüm kısa alıntılar:
Özellikle laik-muhafazakâr çatışmasına isyan eder, ikiliğe hayır der, birlik ve beraberliğe çağırır ve de der ki;
“Gücenme ey sofu baba / Biz aşığız kör değiliz /
Ver bir selam al merhaba / İkiliğe yar değiliz…”
Ölüden medet umanlara, taşlardan keramet bekleyenlere isyan eder ve de der ki;
“Kayalar kadı olurdu / Akıllar yaşta olsaydı /
Yeşil mezar türkü söyler / Keramet taşta olsaydı…”
Yine Bektaşi geleneklerinden gelen, taşlamalarıyla bilinen, ünlü halk ozanı Kazak Abdal benzetmesi bir şiirinde der ki;
“Parayla diploma alan / Haklının hakkını çalan /
Bizim başımıza plan / Kuranın da babasını…”
***
Evet, Mahzuni budur. Ve de o, yüzyılların halk kültürünü 21’inci yüzyıla taşıyan bir halk ozanıdır,
Çünkü o, “Eşeği saldım çayıra / Otlaya karnın doyura /Gördüğü düşü hayıra / Yoranın da avradını” diyen 16’ıncı yüzyılın Kazak Abdal’ıdır.
Çünkü o, “Yürü bire yalan dünya / Sana konan göçer bir gün / İnsan bir ekin misali / Seni eken biçer bir gün” diyen 17’inci yüzyılın Karacaoğlan’ıdır.
Çünkü o, “Telli sazdır bunun adı / Ne ayet bilir ne de kadı / Bunu çalan anlar kendi / Şeytan bunun neresinde” diyen 18’inci yüzyılın Dertli’sidir.
Ve de o, 19’uncu yüzyılın Erzurumlu Emrah’ı, Dadaloğlu’su, Bayburtlu Zihnî’si, Seyrânî’sidir.
Evet o, Aşık Mahzuni’dir. Unutulmayacak, unutturulmayacaktır.