Kainata ibret nazarı ile dikkatle baktığımızda; şu ilginç olayları görürüz:
Allah’ın kudretini, azametini, hikmetlerini canlı-cansız bütün zerreden kürreye yansıdığını hemen her şeyde görürüz. İşte bunun tabii bir sonucu olarak ulu yaratana ve onun rahmet elçisi Hz. Muhammed Mustafa SAV.e, yani amentüye derhal iman eder, ona inanır, ona dayanır ve ancak ondan yardım dileriz. Kul olmanın vasfı budur ve imanımızın gereği olan ibadetlerimizi ancak Allah için, Allah’a yaparız. Bir kul için iman olmazsa olmazdır.
*
İmanımızın, inancımızın Allah’ımıza olan kalbi teslimiyetimizin güçlenmesi için Allahü azimüşşanın kudret ve kuvvet belgelerinden denizden bir damla nisbetinde sizlere bazı bilgiler sunmak istiyorum.
Kur’an-ı Kerim’i sıdkile dikkatle incelediğimizde Kevni ayetlerde ulu Allah cc. hazretleri bunları bize bildiriyor.
1-Yüce Allah cc. Hz. gökyüzüne bakmamızı, oradaki ince dengeleri, hassasiyetleri, ayı, güneşi, yıldızları, gezegenleri incelememizi, uzay boşluğunun ölçülemeyecek kadar geniş olduğunu bildiriyor ve bunlar varlığının delilleridir buyuruyor. (Rahman 1-10)
2-Toprağa, havaya, suya, gece ile gündüze bakmamızı, bunlardan ibret almamızı, oradaki hikmetleri görmemizi istiyor.
3-Toprak, hava, su ve güneşin tesiri ile sebzelerin, meyvelerin, nebatatın bitkilerin nasıl oluştuğuna bakarak, renklerin, tatların, şekillerin biçimlerin nasıl yaratılıp insanların hizmetine sunulduğunu görmemizi ve Allah’a olan inancımızın kökleşerek güçlenmesini istiyor. Bu oluşumların incelenerek kudreti ilahiyeyi görmemizi emrediyor.
ÖRNEKLER
Mesela su: Kimyevi tabirle H2O, yani hidrojen ve oksijenden oluşuyor. Bunlar yakıcı ve yanıcı gazlar, ayrıştığı zaman su ateş oluyor, birleştiği zaman su söndürücü oluyor. Daha ilerisi; suyun ayağı yok nasıl yürüyor?
Yasin Suresi 80. Ayette; Başta ağaçlar olmak üzere taşlarda vs.nin içinde de ateş olduğu bildiriliyor (çakmak olayı). “O ulu Allah ki; yaş ağacın içinde sizin için ateş yarattı.” Böcekler, hayvanlar, haşerat, bin bir çeşit bitki ve sebzelerde şifalar, devalar, gıdalar olduğunu bildiriyor.
Yani; “Yılan, çayan dahil, kainatta faydasız boş olan hiçbir yaratık yoktur” buyuruyor.
Demek ki kainatta sebepsiz, amaçsız, faydasız, boş boşuna yaratılmış bir varlık yoktur. Hepsinin bir işlevi vardır.
*
İbret belgelerini sunmaya devam edelim:
Mesela arılar:
Birisi bal arısı, öbürü eşek arısı. İkisi de arı cinsi. Birisi bal üretiyor, öbürü ise zehir üretiyor. İlginç bir olay.
Bir eşek arısı; yumurtlayacağı zaman bir çekirgeyi yakalar. Onu zehirli iğnesi ile sokar, çekirgeyi öldürmez ama uyuşturur. Yani konserve yapar. Sonra bir çukur açıp çekirgeyi oraya gömer ve aynı yere yumurtalarını bırakır. Sonra yumurtadan çıkan eşek arısı yavruları uyuşturulmuş çekirgeyi emerek beslenirler ve orada büyür, eşek arısı olurlar. Ana arı yumurtalarını oraya bıraktıktan sonra yavrularını emin ellere teslim etmenin güvencesi ile bir daha oraya uğramazlar.
Bu akılsız ve fikirsiz sandığımız bu arılar bu ince işi nereden biliyor? Bunlara bu sevki tabı kendiliğinden hareket etmeyi kim öğretti? Tek cevap, ulu yaratıcı Hz. Allah cc.dir.
Bir ince hikmetli, ibretli örnek daha:
Şeker kamışı, boru kamışı, ikisi de kamış. Aynı topraktan besleniyor, aynı suyla sulanıyor. Birisi şeker üretiyor, birisi içi boş boru oluyor. Şeker pancarı soğan, sarımsak, patates aynı toprağa ekiliyor, aynı su ile sulanıyor, rengi, biçimi, tadı ayrı ayrı oluyor.
Çiçekler, meyveler, sebzeler hep aynı prensibe göre bin bir çeşit gıdayı ve şifayı içerisinde taşıyor. İnsanlara nimet olarak sunuluyor.
-Hayvanlar da böyle. Aynı otu yiyor, aynı eti yiyor, et et oluyor, ot dışkı oluyor. Süt oluyor, yoğurt oluyor, ayran oluyor, yağ oluyor.
-Birçok deniz ve göl suları belli derecelerde yüzde 5, 10, 20, 30 hatta 40 derecede tuzlu sudur. İçerisindeki balıkların eti tuzsuzdur. Pişirilince tuz ekerek yenir.
-Tuzlu sular güneşle buharlaşıyor, havada bulut olup berrak ve son derece temiz yağmur suyu oluyor.
-Engerek yılanının öldürücü zehrinden şifa olan panzehir yapılıyor.
-Koyunlar kuzularını, kuzular analarını kokusundan biliyor. Bin tane koyunun içinde kuzu meleye meleye anasını buluyor. Evdeki ağılını, tüneğini evinin yolunu biliyor. Hiçbir hayvan yabancı bir eve gitmiyor.
Bezuar keçisi: Bir keçi cinsi. Bu keçi cinsi kendisini yayılırken bir zehirli yılan kendisini sokarsa bunun çaresinin sütleğen otunun sütü olduğunu biliyor. Yüzlerce bitkinin içinden sütleğen otunu buluyor, onu yiyor, o otun sütünde bulunan öforbon maddesi keçinin midesindeki yılanın zehrini yok ediyor. Şimdi burada şaşılacak olan husus sütleğen otu yenmeyen acı bir ot. Bunu keçi hiç yemediği halde nasıl biliyor, onun yılanın zehrine ilaç olduğunu. Bu durum kalıtımsal olarak bütün nesline sirayet ediyor.
İlginç bir olay daha: Kaktüs veya kaktüs bitkisi
Hızlı büyüyen ve tedbir alınmazsa bütün araziyi kaplayan ve çevreyi uçsuz bucaksız kaktüs tarlası haline getirilen bir bitki.
Bu olay Avusturya’da ortaya çıkıyor. Öyle hızla yayılıyor ki kısa zamanda dünyayı saracağından korkuluyor. Yayılmasını önlemek için uzmanlar çare arıyorlar. Önüne çitler, duvarlar örülse de engel olamıyorlar. Neticede bu bitkinin üzerinde bulunan gözle görülemeyecek kadar küçük bir böceğin keşfini yapıyorlar. O böceği çoğaltarak bitkilerin üzerine salıyorlar. Böylece kaktüs bitkisinin çoğalmasının önüne geçiliyor.
Eğer yılanlar, kediler, yırtıcı kuşlar, tilki vs olmasın yeryüzünü fareler basardı.
Kanamalı Kırım Kongo Kabe’de böyle, onun da doğada böcekle ilacı var. Allah birisini öbürü ile defettiriyor.
(SÜRECEK)