4 Temmuz 2024 günlüTemmuz’un Unutulmayan Acıları…” başlıklı yazımda,

 Çünkü her Temmuz, yaşanmış büyük kanlı felaketlerin unutulmayan sıcaklığını yaşatır bu topluma.

2 Temmuz'da Sivas katliamının, 4 Temmuz'da Çorum katliamının, 5 Temmuz'da Erzincan Başbağlar katliamının sıcaklığı, yeniden yeniden yaşanır bu ülkede demiştim.

Ama Temmuz ayı, bunlardan daha da tehlikeli olan Cumhuriyete karşı kanlı bir kalkışmayı da hatırlatır bu topluma. Yani 15 Temmuz 2016’yı

***

Ama 15 Temmuz 2016 kalkışması için:

Tiyatrodenilmişti.

“Kontrollü darbedir” denilmişti.

“İktidarın kurgusu” denilmişti.

Sayın Kılıçdaroğlu da15 Temmuz kontrollü darbe girişimidir demişti.

Ve de bu sözlerle, bu kanlı kalkışma sulandırılmak istenmişti.

İşte bu bakışlara karşı, bugün CHP Genel Başkanı, o gün Grup Başkanvekili olan Özgür Özel, “15 Temmuz’a bazı yerlerde tiyatroydudeniliyor, tiyatro miyatro değil, bal gibi kanlı bir darbe girişimiydi. Rejime, Meclis’e, ülkeyi yönetenlere, demokrasiye kast ediliyordu ve bu ülkenin rejimini değiştirmeye çalışan bir darbe girişimiydi diyerek bir nokta koymuştu.

Ve bugün, bu kanlı kalkışmanın 8’inci yıldönümü    

***

Peki, ne idi 15 Temmuz?

Başta eğitim ve yargı olmak üzere, sivil toplum örgütlerinde, spor kulüplerinde, medyada, üniversitelerde, geniş ve güçlü ağ kurmuş bir cemaatin kalkışmasıydı 15 Temmuz.

Siyasette, bürokraside, iş dünyasında, meslek kuruluşlarında, odalarda ve borsalarda güçlenmiş ya da güçlendirilmiş bir cemaatin kalkışmasıydı 15 Temmuz.

Ve de inancını ABD'nin hizmetine sunmuş ve devletin sinir uçlarına sızmış, ordu, yargı, istihbarat ve eğitim başta olmak üzere devletin tüm birimlerine yerleşmiş ve  yerleştirilmiş bir cemaatin, Cumhuriyete başkaldırısı idi 15 Temmuz.

***

Bu nedenle, sürekli sorduğum şu soruları bir kez daha sormak istedim.

Evet, nasıl olur da devletin gözü önünde 80’li, 90’lı ve 2000’li yıllarda bir cemaat bu kadar büyür?

Nasıl olur da generalleri, emniyet müdürlerini, istihbaratı, valileri, yargıçları, savcıları, yani devletin tüm önemli birimlerini, önemli kimliklerini kendisine katar?

Nasıl olur da askeri liselerin, Harp Okullarının, Harp Akademilerinin, kontrol altına alınacak kadar içine sızar?

Ve nasıl olur da özellikle cumhuriyetçi ve laik bir eğitimin içinden geçmiş bu kimlikler, kendini “Mehdi” sanan bir kimliğe “biat” eder?

Evet, nasıl olur? Aslında sorgulanması gereken işte budur

Evet, sorgulanması gereken olgu budur. Budur ama bu sorgulama yapılmamıştır, yapılamamıştır. Çünkü iç politik kavgada heba edilmiştir.

***

Oysaki bu cemaat ve de yaratılan bu “Mehdi” bir küresel proje idi.

Yani bir Amerikan projesi idi.

Önce FETÖ lideri, İslam’ın dünyaya açılan yüzü, hoşgörü, uzlaşı ve diyaloğun simgesi olarak gösterildi. Ardından Kâinatın İmamı denildi. Ardından  Mehdi denildi.

Ve inancını ABD’nin hizmetine sunmuş potansiyel bir güç yaratıldı.

Peki, neden?

Çünkü bu güç, uzun vadede İslam dünyasında ve de özellikle ülkemizde yükselen Batı karşıtlığını, kırmak için kullanılacaktı.

Çünkü Türkiye Cumhuriyeti’nin kuruluşunda, emperyalizme karşı verilen bir kavga, emperyalizm karşıtı bir ana damar, emperyalizm karşıtı bir duruş vardı.

İşte bu duruşun imha edilmesi isteniyordu.

***

Ama ülkemizin geleceği için şu soruları da özellikle bir sormak gerekti:

Hiç sorduk ve düşündük mü adım adım örülmüş bu tehlike, “ya başarılı olsa ididiye

Ve de iktidar-muhalefet kavgasındaki ön yargıları bırakarak, halen canlılığını koruyan böyle bir tehlike için bu soruyu, bir kez olsun ve de bir kez olsun sorduk mu kendimize?

Çünkü tüm darbeler, yaşayabilmek ve kendine bir meşruiyet kazandırmak için, öncelikle bir iç düşman yaratır. Ve de varlığını bu iç düşman üzerine inşa eder.

Peki, hiç sorduk mu bu darbe başarılı olsa idi, iç düşman kim olurdu?” diye.

İşte bu soruları bir kez de olsa sorabilseydik kendimize, cevabını Çorum’a, Maraş’a, Sivas’a bakarak görebilirdik.   

Elbette bir inanç grubu olacaktı!

Yani bir inanç grubunun olacağını görebilirdik.

Sonuçta diyebiliriz ki, kim ne derse desin Türkiye o gün, ilk kez Cumhuriyet karşıtı büyük bir tehlike yaşamış, kitlesel bir karşı duruşla büyük bir tehlikenin eşiğinden dönmüştü.

251 şehit vererek 2 binden fazla yaralı vererek...