Tarih yaprakları genelde insanlar için sadece bir takvim yaprağı olarak kalır ki bazıları için o takvim yaprakları her şeye şahitlik eder.
Bazen de bir tarih, takvim yaprağından çok daha fazlasıdır.

7 Ekim 2023.
Filistin için bu tarih, bir takvim yaprağından öte; unutulmayacak bir tarih oldu.

O sabah Gazze’ye güneş doğmadı. Gökyüzü, sanki bir şeyleri saklar gibi kara bir perde çekti yüzüne. Ezan sesine acı acı çalan sirenler karıştı. Öyle ki kuşlar bile bu karanlıkta siren sesleri içerisinde uçmaktan utanarak vazgeçti.

Hamas’ın başlattığı “Aksa Tufanı” operasyonu, İsrail’in sert karşı saldırısıyla karşılaştı. Ancak bu karşılık, askeri bir karşılık olmaktan çıkarak sadece silahlı hedeflere değil; kadınlara, çocuklara, yaşlılara, hastanelere, camilere… Ellerinde duadan başka bir şey olmayan çaresiz insanlara, kısacası insanlığa, Gazze’ye yöneldi.

Bir baba ailesini korumaya, bir anne çocuğunu kucağında saklamaya çalışırken duvarların üzerlerine yıkıldığı o an; bu savaşın acımasız fotoğrafı oldu. Günler geçtikçe nice takvim yaprakları, bu savaşın acımasız fotoğraflarıyla doldu. Artık takvim yaprakları kendi içine sığmıyor, taşıyordu. Taşıyordu da gören kimdi?

Takvim yaprakları hızla eksilirken kuşatmalar başladı. En acımasız insanlık dramları yaşanırken su kesildi, elektrik kesildi, gıda bitti ve gıda girişleri durduruldu. Gazze’nin pazarları boşaldı, ekmek küle döndü, yaşam en pahalı şey hâline geldi. İsrail ordusunun attığı bombalar sadece evleri değil; hastaneleri, ibadethaneleri ve umutları da hedef aldı. Savaş, savaş olmaktan çıktı; Müslümanları katletme macerasına dönüştü.

Gazze kan ağlıyor… Kimin umurunda? Güneşin bile doğmaya utandığı bu günlerde dünya sadece baktı, bakıyor… Ama görmedi, göremiyor. Gördü… Ama sustu. Görmedi, duymadı, bakmadı. Yani üç maymunu oynadı ve hâlâ maalesef oynamaya da devam ediyor.

Gazze’deki insanları ağaçlardan düşen birer yaprağa benzeterek günleri de takvim sayfaları olarak görenler için yapılanlar bir sinema gibi gelmekte. Seyrediyor, duyuyor ama sinemadan mutlu bir şekilde çıkıp gitmekte.

Görenler peki? Yani bazı uluslararası ülkeler, kurumlar, kuruluşlar… Gazze’de savaş hukukunun çiğnendiğini kabul etti; ancak etkili hiçbir adım atılmadı. Söylemler, söylemler… Boşta kalan açıklamalar ve akıl vermeler… Sonuç yine boş! Ama bakın, “Biz de durmadık, çabalıyoruz, çalışıyoruz.” Her ne kadar boş olduğunu bilseler de yarın öbür gün takvim yapraklarının kendilerinden de biraz olsun bahsedeceğini düşünmekteydiler.

Dolayısıyla boşa yapılan çabalar sessizlikten öteye geçmedi.
Sessizlik, zulmün en güçlü müttefiki oldu.

Yine de Filistin halkı teslim olmadı ve olmayacak. Bir çocuk eline taş alıp tankın karşısına dikildi, dikilecek. Bir ekmeği üçe bölüp komşusuyla paylaştılar, paylaşacaklar. Bir damla suya hasret olanlar suyu bayrak gibi taşıdılar, taşıyacaklar.

Her zaman, her yerde, her anda duayı eksik etmeden; bu dua ile yarasını kapatmaya çalışanlar var ve var olmaya devam edecekler.

Kimler ne yaparsa yapsın, Gazze yine ayakta olacak. Takvim yaprakları, aralarında Gazze’ye ağıt yakarken sayfalarında bu utancı saklayacak ve yeri geldiğinde gün yüzüne çıkaracak. Bakalım işte o zaman kimlerin yüzü kızaracak, kimler utanacak. Tabii ki utanmayı biliyorlarsa…

Başlangıçtan bugüne Gazze’nin şu anki hâli; evleri, taşları, sokakları, yıkılmış duvarları, yaşanan acıları, öksüz ve yetim kalan evlatları… Sessiz şahitler olarak duruyor.

Evet, adalet belki ağır yürüyor ama takvim yapraklarının bir bir açılmasıyla Gazze, zalimden hesabını sormak için bir gün kapıya dayanacak. İşte o gün; görüp de görmeyenler, duyup da duymayanlar o kanların, acıların, dramların bedelini kat kat ödeyecekler.

Ve tarih bize hep aynı gerçeği haykıracak:
Toprak sahibini unutmaz.

Zulüm hiçbir vakit ebedî olmadı.
Filistin küllerinden doğacak.