“Öğretmen imama yenildi” demişti Prof. Şerif Mardin. Ve büyük tartışma yaratmıştı.

Şerif Mardin (1927 - 2017) bir sosyolog ve siyaset bilimcidir. 2007 yılında “mahalle baskısı” kavramını da dillendirmişti.

Bu kavramın dolgusu ise geleneksel yapıdan süzülerek gelen, görünmeyen ama hissedilen, kadın cinayetlerinin bile arkasında olan, yani yazılı olmayan kuralların baskısı idi.

Ve Şerif Mardin daha da çarpıcı bir tespit yapmış, Mayıs 2008'de bir konferansta “öğretmen imama yenildi” demişti.

Galiba 1950’den bugüne yaşanan siyasal süreç, sanki bu çarpıcı tespiti doğrular ve bu söz, Cumhuriyet'in 73 yılını özetler olmuştu.

Elbette burada “öğretmen” ifadesinde, “cumhuriyet değerlerini” temsil eden bir kimlikle laik kesim; “imam” ifadesinde de “dolgusu İslami değerler” olan ve geleneksel yapıyı temsil eden muhafazakâr kesim vurgulanmıştı.

* * * *

Peki, eğer bu tespit doğru ise öğretmen imama neden yenilmiştir.

Elbette bu sorunun cevabı, ciddi bir sosyolojik araştırmanın ve soruşturmanın konusudur.

Öyle ki, bugün yaşanan laiklik-muhafazakârlık, ilericilik-gericilik, sağcılık-solculuk ve Kemalizm gibi tartışmalar, Şerif Mardin'in bu tespitindeki gibi “öğretmen-imam” kavgasında formüle edilir konuma gelmiştir.

Bunun asıl sorumlusu ise Batı tipi moderniteyi bu topluma giydirmek isteyen kesimle, buna itiraz eden ve de İslami muhafazakârlıktan yararlanmak isteyen siyasetlerdir.

Dokusu doğu kültürü ve İslami değerler olan bir toplumun, 500 yıl önce rönesansını yaşamış Batılı bir topluma dönüşmesindeki zorlukları göremeyen aydın da sorumludur.

Nitekim Cumhuriyet döneminin filozofik bir bilgesi Sakallı Celal, bu tip aydını şöyle tanımlamıştı:

“Türkiye'de aydın geçinenler, doğuya doğru giden bir geminin güvertesinde, batı yönünde koşarak batılılaştıklarını sanırlar” demişti.

* * * *

Özellikle belirtmeliyiz ki, Türkiye tarihinde köklü bir aydınlanma olmamıştır.

Daha genel bir ifadeyle bir “kültür devrimi” yaşanmamış ve bu olgu, feodal ve İslami değerlerin bileşimi olan geleneksel kültürün değişimini zorlaştırmıştır.

İlk kez 1940'lı yıllarda başlatılan ve Anadolu aydınlanmasının üniversiteleri olması hedeflenen “Köy Enstitüleri” ise 1946'dan itibaren tasfiye edilmiştir. Toprak ağalarının, Batılı emperyal güçlerin ve yerli işbirlikçilerinin baskıları ile kapatılmıştır. Kurucu iradeyi temsil eden güçler bile buna direnememiştir.

Prof. İlber Ortaylı, modern bir topluma dönüşmesi istenen ama geçmişin tüm değerleriyle dolu bu sosyolojik yapıyı, çarpıcı bir tespitle şöyle açıklar olmuştu:

“Bizde resim yoktur, heykel sanatı yoktur, musikiyle uğraşılmaz, filozof yoktur. Fakat ölmeyen sanatımız, vasfımız askerliktir” demişti.

Ve içinde ironik bir eleştiriyi taşıyan bu söz büyük alkış almıştı.

Elbette felsefenin olmadığı, filozofun olmadığı, daha genel anlamda düşünürün yetişmediği toplumlarda, çağdaş bir aydınlanmanın oluşması zordur.

Nitekim Türk sağının ünlü yazarı Cemil Meriç bu olguya başkaldırmış, “Düşüncenin kuduz köpek gibi kovalandığı bir ülkede, düşünce adamı nasıl çıkar” demiştir.

* * * *

Sonuçta Batıdan taklit bir burjuva kültürü, toplumu daha büyük ölçüde geleneksel kültürün içine hapseder olmuştur.

Çünkü değişimi çok zor olan muhafazakâr kesimin itirazlarını anlamak yerine, ret edici bir tavır konulması, özellikle bu kesimi, inancı siyasi malzeme olarak kullanmak isteyenlerin yanına itmiştir.

Ve bugün İslamlaşmak bu toplumda, inançlı olmanın ötesinde bir anlam kazanır olmuştur.

Yani bu olgu muhafazakâr kesim için, sistemin baskısına karşı duran bir kimlik olarak görülmüştür.

Cumhuriyetçi ve laik bağlar zayıflamış ya da zayıflatılmış, inanca dayalı geleneksel bağlar giderek güçlenmiş ya da güçlendirilmiştir.

Elbette bu oluşumda, sosyolojik bakıştan yoksun bir siyasal kavganın da belirleyici etkisi olmuştur.

Özellikle laik ve sol kesim, bu nedenle kendini bir sorgulaması gerekir.

* * * *

Peki, bu kavgada gerçekten imam mı kazanmıştır? Hayır. Ama kazandığını sanmıştır.

Bu kavgada toplumsal aydınlanmadan, toplumsal uyanıştan, toplumsal muhalefetten korkan ve Batılı Küresel Güçlere hizmet edenler kazanmıştır.

Geleneksel değerler bu kavgada araç olarak kullanılmıştır. İmam da bunu görmelidir, öğretmen de bunu görmelidir.

Suriye'ye, Irak'a, Afganistan'a, Libya'ya bakılması bile yeterlidir.

Ama bir kez daha belirtelim ki:

Burada sözü edilen imam, geleneksel yapıyı ve İslami değerleri temsil eden muhafazakâr kesimdir.

Ve burada sözü edilen öğretmen, cumhuriyet değerlerini temsil eden laik kesimdir.