Şimdi konu ile ilgili küçük bir anımsatma yaptıktan sonra esasa, bu yazının kaleme alınma sebebine gelmek istiyorum.
Yazımıza, “15 Temmuz Darbe Girişimi ve Akıl Tutulması” başlığını koymamızın nedenini beyan edelim:
Bu darbe olayında, her yönüyle büyük yıkımlar var. Bu olay, sosyal, siyasal, idari, ekonomik, hatta en çok da psikolojik yönden bu millete büyük zararlar açmıştır. Yüreğimle ifade ederek söylüyorum ki, en büyük yıkımı yüce dinimiz almıştır. Çünki bu örgüt, şimdiye kadar ortaya çıkan hiçbir örgüte benzemiyor. Bir Müslümanın en yüce varlığı ve en kutsalı olan dinini, Allah’ını, imanını tersyüz edebilen, doğru görünümlü, ama zam zıddı eğri olan bu korkunç örgüt, kendi milletinin kanına, canına kastedecek kadar gaddarlaşabilmiştir.
Sonuçta, dinine, diyanetine sadık, vatanına-milletine aşık bu milletin evlatlarının hayır ve hasenatlarının, temiz ihlaslı duygularının sömürülerek kötüye kullanıldığı ortaya çıkmıştır. İnsanlar arasında, itimat, emniyet, güvenilirlik adına onulmaz yaralar açılmış, bu hadiseden sonra en mutemet kişiler bile birbirine kuşkuyla bakar olmuştur. Sebep, yüce dinimizin korkunç bir şekilde kötüye kullanılması, yani istismarıdır.
İşte bu yazıyı, bir daha dini yanılgılara düşmemek için uyarı niteliğinde, aklımızı kullanmamızın önemini belirtmek için yazıyorum.
FETÖ/PDY olayına baktığımızda, bu teşkilatın en alt kademelerinde bulunanlar, Allah’ın rızasını kazanma amacına yönelik, bu memlekete imanlı, ahlâklı ve dürüst insan yetiştirilmesini hedefleyen bir hizmet hareketi olarak görülmektedir. Bu yönüyle bu hizmete yardımcı olmayan devlet yöneticilerimiz dahil hemen hemen kimse yok gibidir. Bunlar samimi, masum insanlardır. Ayrıca ekonomik durumu müsait olanların ekserisi, iyi niyetle, çocuklarını iyi bir eğitim alsınlar, ahlâk-fazilet sahibi, anasına, babasına, vatanına, milletine, dinine, devletine hayırlı bir unsur olarak yetişmeleri için bu teşkilatın eğitim kurumlarına vermişlerdir. Ne yazık ki, bu vatan evlatlarının bir çoğunun, beyinleri yıkanmış, yurt içinde ve yurt dışında Allah için hizmet ettikleri vehmiyle tuzağa düşürülmüşlerdir. İnanıyorum ki, bu insanlar da bizim insanlarımızdır ve en kısa zamanda akıllarını kullanarak hakikatı görüp bu çıkmaz yoldan döneceklerdir.
Asıl mesele, bu kadar eğitim görmüş, yücelmiş, en büyük makamları işgal etmiş profesörlerin, generallik rütbesine erişmiş askerlerin, yüksek yargıçların, idarecilerin, polis müdürlerinin, holding sahibi işadamlarının, akıllı-mantıklı olması gereken nice entelektüel insanların, akıllarını tutsak etmişçesine bir kişiye veya karanlık bir örgüte ruhları ve bedenleriyle kayıtsız-şartsız teslim olmalarına naçizane ben “akıl tutulması” diyorum.
Bu nasıl oluyor? Elbette ki bunu sosyologlar, psikologlar, bu konuda yüksek derecede eğitim görmüş uzmanlar değerlendirebilir, sebeplerini araştırıp bulabilir.
Ve yine naçizane, sayısız kitap okumuş, 60 senedir hayatın akışı içinde ulusal ve uluslararası gelişmeleri yakından takip etmiş, özellikle 1950’de Menderes’in iktidarını, 27 Mayıs 1960’taki korkunç ihtilali, 12 Mart 1971 muhtırasını, 12 Eylül 1980 cunta yönetimini, 28 Şubat’ı ve son olarak 15 Temmuz 2016 darbe girişimini fiilen yaşamış,73 yaşında, tecrübeye dayalı bilgi birikimi sahibi bir kişi olarak (unutmayınız ki, tecrübe-deney-pratik kesin bir bilgidir, yaşanmışlıktır) FETÖ/PDY olayını bütün bu tecrübelerin ışığında mercek altına aldığımda şunları görüyorum:
Cumhuriyet tarihimizden önceki isyanlara baktığımızda çoğunun din içerikli olduğunu, bir takım insanların bir mezhep, tarikat veya dini klik etrafında bir âsinin liderliğinde toplanarak devlete baş kaldırdıklarına şahit oluyoruz. Veya padişahların oğulları, damatları veya yakınlarının dış düşmanlar tarafından kullanılarak isyan çıkardıklarını tarih yazıyor. Daha çok çeşitli isyanlara da rastlanıyor.
Örneğin İslam’da mezhep ihtilafı, Şia’nın (İran zihniyeti) çıkışı, haksızlığa uğrayan Ehlibeyt’in hukukunu korumak için ortaya çıkmış bir direniştir.
Şia’nın kendi içinde bölünmelerle ortaya çıkan gruplar da vardır. İslam’da sunnî grupların kendi aralarında mezhepsel itikadi anlamda yönetim hırsı ile dini kullanarak iktidar olmak isteyen grupların isyanı, Haşhaşiler, Hasan Sabbah olayı: Takiyye esasına dayalı halkın kutsalını -dinini- kullanarak emellerine erişmek için evliya melek görünümünde, tam bir eşkıya, kafirin bile yapamayacağı kötülükleri ibadet anlayışı ile yapan canilerdir.
Sivas’ta Yavuz Sultan Selim zamanında meydana gelen Pir Sultan Abdal olayı, o zaman İran Şiası yönetiminin Osmanlı içindeki bozguncularla işbirliğinin bir sonucudur. Pir Sultan Abdal, Ehlibeyt sevdalısı, büyük keramet sahibi, tayyi mekan (anında her tarafta birden görülebilen), daha nice olağanüstü haller gösteren ulu bir din (Şia) yücesi olarak ortaya çıkmış, isyan neticesinde idam edilmiştir.
Şeyh Sait isyanı da genel kanaate göre İngilizlerin bir tezgahı olarak yapılan bir isyan hareketidir. Yine Çerkez Etem isyanını da sözde şeriat temeline dayalı, padişahlık savunucusu görünümünde, cumhuriyete karşı çıkılan bir isyan olarak biliriz.
Cumhuriyet tarihimizdeki darbelerin ve darbe girişimlerinin tamamı, ordunun yönetime hakim olma arzusu ile yapılmış, irticai faaliyetlere tepki şeklinde olmuştur. Ne var ki, 15 Temmuz kalkışması, enteresan-karışık bir yapı ki, dini içerikli, Türkiye merkezli, global bir anlayışa yönelik, sanki eğitim ve öğretim yoluyla bütün dünyayı İslamlaştırmak görünümü ile dünyanın yönetimini ele geçirmek gibi bir ütopyanın, hayalin mahsulü olarak görülüyor.
Yine bu öğretiye göre, bunun tahakkuku, İslam’da var olduğu düşünülen ve dünyanın kurtarıcısı olarak beklenen Mehdilik ve Mesihlik, yani Mehdi ve Mesih, Allah’ın izni ile gelecek, kainatı, İslam nizamı üzerine dizayn edecektir. Bu beklenen Mehdi Seyyid, Hz. Hüseyin’in neslinden R.S.A.V.’nin torunlarından olacaktır.
SÜRECEK