-1-
Hepimizin bildiği gibi, 15 Temmuz 2016 mübarek Cuma gününü Cumartesi gününe bağlayan gece, Yüce Milletimiz, Aziz Vatanımız, akıllarını ipotek altına almış ihanet şebekesi mensuplarının alçakça bir kalkışmasına, korkunç bir darbe girişimine maruz kalmıştır.
Bu asil millet ve yüce devlet, yediden yetmişe canını ortaya koyarak Türkiye’yi büyük bir uçurumun kıyısından çevirmiş, bin yıllık bu kutsal vatan, dış düşmanlardan destek alan içerideki maşaların saldırısından, canlarını siper eden vatanseverler sayesinde kurtulmuştur.
Bu menfur olay, iktidarı-muhalefetiyle, kadın-erkek, çoluk-çocuk el ele, gönül gönüle, parti-pırtı, mezhep-meşrep farkı gözetilmeden, gece yarısı sokaklara dökülerek, caddeler insan seline dönüştürülerek önlenmiştir.
Asil halkımız, savaşta nöbet tutarcasına bir ay boyunca aralıksız demokrasi nöbeti tutarak demokrasiye sahiplendiğini bütün dünyaya göstermişlerdir. Ta ki, Başkomutan, Reisicumhurumuz Sayın Recep Tayyip Erdoğan’ın talimatıyla evlerine dönmüşler, her an, her halükârda nöbete hazır oldukları da azim ve iradeleri ile göstermişlerdir. Böylece canlarını ortaya koymuşlardır.
Ulu Allah, dinini bin senedir ayakta tutan, İslam’ı en iyi anlayarak uygulayan bu yüce milleti, bir kez daha korumuştur. Dininin koruyucusu olarak kurtarmıştır.
Bu melun (lanetlenmiş) darbe olayı, ferasetli, dirayetli, azimli, “Allahın verdiği canı ancak Allah alır” ve “Biz bu yola kefenimizi giyerek çıktık. Vatan, millet, din uğruna bu yolda ölmek var dönmek yok” kararlılığı ile, Büyük Atatürk’ün “Ya istiklal, ya ölüm” ve “Hattı müdafaa yoktur, sathı müdafaa vardır. O satıh bütün vatandır” düsturu ile adeta yeni bir İstiklal Harbi gibi savuşturulmuştur.
Başta Sayın Cumhurbaşkanımızın “Ey yüce millet, istiklalimiz, istikbalimiz ve istikrarımız için sokağa dökülün, darbecilere göğüs gerin” emrine harfiyen uyup gözlerini kırpmadan yağmur gibi yağan darbeci kurşunlarına hedef olan, tankların önüne yatan vatandaşlarımız, 240 şehit, 2190 gazi ile istiklal mücadelesinden çıkmışlardır.
Elbette ki bu onurlu mücadelede Başbakan’ından bakanlarına, Genelkurmay Başkanı’ndan vatansever subaylara, gerçek bir kahramanlık örneği veren polislere, valilere kadar ferasetli yönetici ve devlet görevlilerimiz büyük rol oynamıştır. Gerçek manada Çanakkale ruhu şahlanmış, bu sayede hain darbe girişimi önlenmiştir.
Bu kalkışmada amaç, azılı dış düşmanların FETÖ/PDY terör örgütünü kullanarak menfur Büyük Ortadoğu Projesi’ni gerçekleştirmek, uğruna milyonlarca şehidin kanı ile yoğrulmuş bu aziz vatanı müstevlilerin, işgalcilerin emrine vermek, Irak, Suriye, Libya gibi bölüp parçalamak ve güzel Anadolu’yu yutmaktı. Ama hevesleri kursaklarında kalmıştır.
Bu kalkışma, mevcut iktidara karşı değil, bütün vatana ve millete karşı yapılmıştır. Milletin yarısının oyuyla iktidara gelmiş, “Hakimiyet Kayıtsız Şartsız Milletindir” esasına uygun olarak kendisini iktidara getiren halka hizmet için çalışan yönetim, bu hain darbe girişiminin önlenmesinde de samimiyetini göstermiştir. İktidar yöneticileri, bırakıp gitmek bir yana, canlarını ortaya koyarak vatanperverlik ve kahramanlık örneği göstermişlerdir. Bu dirayeti ve azmi gören halkımız da, her zaman olduğu gibi asaletini göstermiştir.
Bizim bu yazıyı kaleme almaktaki amacımız, dünyanın gözleri önünde cereyan eden, herkes tarafından bilinen bu olayları tekrar etmek değildir. Bu milleti bölme, parçalama ve yok etme amacına yönelik bu lanetli olaydan ders çıkarmaktır.
Her Türk vatanperveri gözünü açmalıdır. Bu gibi hain teşebbüsler, her zaman böyle başarıyla önlenemeyebilir. Bunu unutmamak ve unutturmamak, gelecek nesillere canlı olarak aktarmak, daima aklımızda tutmak, özellikle de darbe, isyan, kalkışma gibi olaylarda aklımızı kullanmamızın ne kadar önemli olduğunu anlatmaktır.
15 Temmuz darbe girişimi, iktidarla muhalefet arasındaki ayrıcalıkları ortadan kaldırarak milli birlik anlayışını pekiştirmiş, birleştirici olmuştur. Bundan sonra hiçbir şey 15 Temmuz öncesi gibi olmayacak, herkes söylemine-eylemine özen gösterecektir. Yetkililerin, “Kimse ayrıştırılmayacak, ötelenmeyecek, her şey hukuk içerisinde cereyan edecektir. Türkiye bir hukuk devletidir. Hiçbir hukuksuzluğa meydan verilmeyecek, OHAL kararnameleri bu esas üzerinde uygulanacaktır” şeklindeki açıklamalarına göre, bir belanın kapısı kapatılırken, ikinci bir felakete sebep olunmayacağı ümidini taşıyoruz. Benim bildiğim kadarıyla en az 20 senedir toplumda şöyle bir durum vardı: Cemaatin-Hizmetin faaliyetlerine katılmayanlar toplumdan dışlanmak gibi bir endişeye kapılır, “hiç olmazsa bir gazete alayım da bu töhmetten kurtulayım” derlerdi. En azından böyle korkanlar var idi. Bu korkuları daha ileri boyutlarda da düşünebilirsiniz. Kamu alanında, ticaret alanında kişiler uğrayacakları zararları önlemek için istemeseler de cemaate yakın görünme lüzumunu hissederlerdi. Toplumda bu durum o kadar yaygınlaşmıştı ki, neredeyse toplumda sözde hizmete yakın olmayan kimse kalmamış gibiydi.
Şimdi durum tersine döndü. İnsanlar yanılarak olsa bile düştükleri bu zilletten kurtulmanın çarelerini arar oldular. Buna rağmen fitne, fesat, haset, kin ehli -buna FETÖ’nün başka bir oyunu diyenler de var- ihbar, jurnal, ispiyon furyasıyla işi sulandırmaya çalışıyor. Balkondan kilim silken, otoparkta ağız telaşesi yapan, yani sudan sebeplerle birbirine kızan kişiler, veya kötü niyetle FETÖ’ye hizmet amacı taşıyanlar, isimsiz veya yanlış isimlerle ihbarda bulunarak, “Efendim onlara selam veriyordu, Zaman gazetesi alıyordu” gibi suçlamalarla haddi aşıyorlar. Bu tür delilsiz-tanıksız ihbarların tasnifinde bile güçlük çekildiğini medyadan öğreniyoruz, sohbetlerden duyuyoruz. Ancak, yöneticilerimizin, savcılarımızın ve polis yetkililerimizin, bunları titizlikle değerlendirdiklerini, hukuk dışı ihbarlara itibar etmediklerini, en yetkili ağızlardan öğreniyoruz.
Gerçekten Türkiye’mizin (OHAL sürecinde olmasına rağmen) demokratik hukuk devleti kimliğini koruyor olmasına seviniyoruz.
SÜRECEK