Yaşı bir hayli ilerlemiş insanları dinlediğinizde birbirine zıt iki görüşte oldukları görülür. Bir kısmı, dünyaya erken geldiği için hayıflanarak;
“-Aaah! Şimdi yirmili, otuzlu yaşlarda olacaktım da, neler yapmazdım neler!” diye kıvranıp durmaktadır.
Bir bakıma haklıdır da. O, tahtadan yapılan lokum sandığını okul çantası olarak kullanıp yokluk içinde büyüyen, ama aşağı yukarı herkesin aynı durumda olması nedeniyle bundan hiç de şikâyetçi olmayan ak yakalı ve kara önlüklü bir neslin insanlarıdır onlar. Ve her şeye rağmen çok da mutlu bir çocukluk geçirmişlerdir. Hani, fakir çocuğun
–“Baba bu yoksulluktan ne zaman kurtulacağız?” sorusuna
“-60 gün sonra.” yanıtını alınca;
“-Peki, 60 gün sonra ne olacak?” sorusuna da
“-Alışacağız oğlum, alışacağız.” diyen babanın kabullenilmişlik duygusu gibi…
Ama işte o acımasız yıllar çabucak geçivermiş ve zorunlu olarak “yaşlılar” statüsündeki yerini almıştır. Bu arada da özellikle teknolojik gelişimlere ayak uydurmakta zorlanmış, hatta zaman zaman da gençlerin alaylı bakışlarına hedef olduğunu hissederek; “Ah, şimdi o taşı sıksam suyunu çıkardığım yaşlarda olacaktım ki...!” diye hayıflanıp durmaktadır. Kısacası, içinde bulunduğu zamandan memnun ama yaşından memnun değildir ve şimdiki olanaklarla gençliğini yaşayamamanın ezikliğini duymaktadır.
Bu yaş grubunun diğer yarısının sorunu ise ilkinin tam tersi yaşıyla değil, içinde bulunduğu zamanladır. Bu gidişin hiç de iyi olmadığını, insanların bozulup her şeyin maddiyatla değerlendirilir hale geldiğini ve toplumsallığın terkedilip bireyselliğe dönüş olduğunu belirterek eskiye olan özlemini dile getirmektedir. Özellikle hiçbir şey üretmeden her şeyin parayla hazır olarak alınıverildiğinden şikâyetçidir. Ona göre insanlar becerilerini ve yeteneklerini kullanmaya gerek duymadan tekdüze yetişip hayata atılmakta, sonra da en küçük bir olumsuzlukta panikleyip eli ayağına dolaşmaktadır. Kısacası, bahçeye yeni yaptığı garajın elektrik tesisatını kendisi yapan babanın oğlu, sigorta attığında hemen telefona sarılıp elektrikçi çağırmaktadır.
Peki ama bu hep böyle mi gidecek? Yani, her şeyi hazır bulmaya alışan insanoğlu, zaman gelip de içinde bulunduğumuz üretmeden tüketmek sistemi tıkandığında bunun yanlış olduğunu anlayıp eski günlere dönüş mü yapacaktır?
İsterseniz bundan sonrasını yaşanmış örneklerle açıklayalım.
Dünyanın en başarılı iş adamlarından biri, ödülünü aldıktan sonra kendisini dinleyenlere şunları söyler:
-“Dedem, işine gitmek için her sabah 5 km yürüyüp, aynı yoldan akşam gene yürüyerek gelirmiş. Babam ise her gün 2 km yürüyerek işine gidebiliyormuş. Bugün ben Cadillac kullanarak işime gidiyorum; oğlumun ise Mercedes’i var. İlerde torunum belki de Ferrari kullanacak. Ama onun çocuğu belki de işine yürüyerek gidecek.
BİR BAŞKA ÖRNEK:
Ülkenin yetiştirdiği değerli insanlar arasında şöyle bir konuşma geçer:
-“Senin baban ne iş yapardı?”,
-“Çiftçiydi.”
-“Ya seninki?”,
-“Bakkaldı.”
-“Seninki?”,
-“Bekçiydi.”
Bu kez sıra çocuklara gelir:
-“Senin oğlan ne yapıyor?”,
-“Ne yapacak, serserinin biri; baba parası yiyor.”
-“Ya seninki?”,
-“Beş yıldır dershanelere ve özel hocalara servet aktarmaktayız.”
-“Senin kız ne âlemde?”,
-“Keyfi gayet yerinde. Partiden partiye koşuyor.”
“Peki ama neden böyle?” diye sorulduğunda ise şöyle bir sonuca ulaşılıyor: “Zor zamanlarda yetişen insanlar güçlü oluyor. Güçlü insanlar da her şeyi kolaylaştıran zamanlar ve ortamlar yaratıyor. Güçlülerin yarattığı kolay zaman ve ortamlarda yetişen insanların ise güçlenmesine gerek olmadığından zayıf oluyorlar. Zayıf insanların döneminde de yeniden zor zamanlar ortaya çıkıyor. Kısacası, eğer gelecekte gelmesi beklenen zor zamanlardan endişeli isek, güçlü ve savaşçı nesiller yetiştirmek zorundayız.”
Bilmem bana katılır mısınız?
DÜŞÜNEN SÖZLER:
· İnsanlar, babalarından ziyade zamanlarına benzerler. Hadis-i Şerif
· Sana bir iyi bir de kötü haberim var: Kötü haber, zaman uçup gidiyor; iyi haber, pilot sensin. A. Çehov
· Zaman büyük bir öğretmendir; ne yazık ki bütün öğrencilerini öldürür. C. Goetz
· Zaman, ne çıkarır, ne de böler. Fakat öyle bir ölçüde toplar ki, çarpma bile onun yanında küçük kalır. B. TALBERT
· Yaşlanarak değil, yaşanarak tecrübe kazanılır. Zaman insanları değil armutları olgunlaştırır. P. Safa
· Zaman geçer derler fakat heyhat. Zaman durur, geçen biziz. A. Dobson
· Hiç kimse geçmişini satın alacak kadar zengin değildir. O. Wilde