Anadolu’da bazı ağaçlar vardır, sadece toprağımıza kök saldığını sanırsınız, oysa bilelim ki bu ağaçlar, kültürümüze, inancımıza, umudumuza da kök salmıştır. Zeytin böylesine bir kutsal ağaçtır. Aynen buğday bitkisi gibi. Buğdaydan yapılan ekmeği yolda görsek basıp geçmeyiz, yerden alır öper daha temiz bir yere koyarız, kurt kuş nasiplensin diye. O artık kutsal bir varlıktır. Zeytin de aynen böyledir aslında. Zeytin ağacı gölgesi ile serinlediğimiz, bereketi ile karın doyurduğumuzdan daha öte bir anlam taşır. O ağaç bu toprakların sabrını, barış duygusunu ve direncini de temsil eder. İnanılması güç ama bu ağaca göz diktiler.

Meclis’ten komisyondan geçen yeni yasa teklifi ile zeytinlik alanların madencilik işletmelerine açılması hedefleniyor. Ülkenin dört bir yanında, bin yıllık zeytin ağaçları, mermer ocakları, kömür ocakları, demir, bakır hatta altın üretimi için yok edilmek isteniyor. Yerin üstündeki kadim canlılar, yerin altındaki birkaç yıllık üretim için feda ediliyor. Toprak siyanürle yıkanıyor. Üstelikte “kamu yararı” adı altında.

Peki, ne zaman doğayı yok etmek, toprağı siyanürle zehirlemek, kurda kuşa içecek bir damla su bırakmamak, halkın geçim kaynağını ellerinden almak “kamu yararı” oldu. Toplumsal fayda sağladı. Tüm geleceğimiz bir avuç kar hırsıyla gözü doymaz şirketin hesabına kurban ediliyor.

Diğer yandan bir ton zeytin yağı dünya pazarlarında yaklaşık 5 bin dolar civarında. Oysa bir ton mermerin ederi 500 dolardır. Ne var ki mermer için de zeytin ağaçları kesiliyor. Kesilen sadece zeytin ağacı değil, köylünün emeği, çocukların umutları ve halkın kültürel kimliği kesiliyor.

Ne demişti büyük ozan Nazım;

“Yani, öylesine ciddiye alacaksın ki yaşamayı, yetmişinde bile zeytin dikeceksin.” Yaşamı ciddiye aldığımız için zeytin dikiyoruz, zeytine sahip çıkıyoruz.

Daha önce 2017 yılında yine benzer bir girişim olmuş, halkın tepkisi ile geri çekilmişti. Bugün aynı oyun bir torba yasa ile yeniden gündeme getiriliyor. Unutulmasın ki bu konuda halk olarak, hafızamız diri ve tehlikenin farkındayız.

Meclis’te üreticiye kapılar kapatıldı. Zeytinin gerçek sahipleri dışarı da kaldı. Sesini duyurmak isteyen yurttaşlara polis karşılık veriyor. İsteniyor ki halk sadece söyleneni yapsın. Halk sadece izlesin isteniyor. Konu yaşamak, beslenmek olunca, halkın seyredemeyeceği kadar yaşanmışlık var ülkede.

Zeytin ağacı yaşamın kendisidir. Onu kesen, yok eden, tertemiz havayı, insanın vicdanını, toprağın bereketini de kesmiş oluyor. Yok olan sadece zeytinlikler değil, bir halkın kültürü de yok oluyor.

Onun için;

Zeytinlikler yasası geri çekilsin.

Zeytinliklere dokunmayın.

Zeytin dalına uzanan el, halkın vicdanına çarpacaktır.

Homeros; “Zeytin nefreti değil, barışı çağırır sofralara. Köklerinde tarih, dallarında umut vardır, zeytin ağacı barışın, sabrın ve ölümsüzlüğün simgesidir ” kıymetini bilelim.