Mesela; bir insanın bahçesind ebir küp altın gömülmüş olsa, yıllarca sürülen, belle yarılan ama küpe ulaşamayan insalar gelse geçse nasibi olan bir veresenin eline geçer. Demek ki o rızık onun ki, ona nasip oldu. Kimse kimsenin nasibini yiyemez. Kaybolan paraları haklı yere uğranılan zararlar ödenmeyen helal alacaklar er geç bir şekliyle sahibini bulur. Bunu gaspedenler ise ağır kul hakkı ile dünyada er geç ahirette kesin bu benzeri azap ile öderler.

Haksız yere ak dağda koyunları boğup öldüren kurdun karadağda ayağı kırılır. İnsanlar da böyledir. Benim suçum ne derler. Halbuki geriye dönüp bakmazlar. Haramın binası olmaz. Er veya geç yıkılır. Haksızları da enkaz altında öldürür. Ahiretteki azabı hariçtir. Helal kazanç araya araya sahibini bulur.

İnsanın rızkı, eceli etle-kemik, kanla-damar, kemikle-ilik, bedenle-can gibidir. Hiç biri diğerinden ayrılamaz. Ölseler de, kalsalar da herkes kaderini yaşar.

*

Yaşanmış, dilden dile ulaşan bir olay...

1960-61-62 yıllarında ufak bir kasabada ilk görev yerinde vazifemi ifa ederken, işlek bir yolun kıyısında semercilik yapan yaşlı bir Osman emmi... Dededen babaya, babadan oğula nakledilen bir olaydır.

Eskiden banka yok, herkes parasını, tasarrufunu gizli bir yerde saklıyor veya emin birisine emanet teslim ediyor. Yaşlılarımız, herkes hep bir parasını saygın bir esnafa verir, ihtiyacı oldukça alır, harcardı. Emanet paranın kullanımını, saklayan esnaf tutardı. Eskiden böyleydi... Osman emmi anlatmıştı, yeminle söylerdi ki helal para alın terinin kefili Allah’ır, en doğru sözdür. Bu “ve kefa billahi vekil” vekil ve kefil olarak Allah cc yeter.

Semerci Osman emminin babası, ona da onun babası anlatmış. Bunların asılları İskilipli. Bu olay 150 sene önce yaşanmış bir olay. Semerci dayı biriktirdiği parayı altın yapıyor. Dükkanın tavanında asılı duran eski semerin içine çıkılıyor. Her sabah besmele ile dükkanını açınca semere bakıyor. Böylece devam ederken, bir gün hastalanıyor, insan bu, hastalanmaz mısınız... dükkanına gelemiyor. İyileşince ilk işi dükkanına gitmek, eski semerin içindeki sermayeyi kontrol etmeyi arzuluyor ve varıyor.

Kalfa ve çırak çalışıyor. Duvarda asılı eski semer yok. Hemen kalfaya soruyor; hiç bir şeyden habersiz olan kalfa; çok karlı bir satış yapmanın verdiği sevinçle “ustam, ben o eski semeri yeni semer pahasına bir kervancıya sattım” deyince, semerci dükkn sahibi feryadı figan ediyor. Kalfa olayı anlatıyor. Ustam siz hasta iken dükkana bir kervancı geldi, malum ki kervanın konvoyunu eşek çeker. Kervancıya yeni semerlerin hepsini gösterdim, hiç birisi eşeğe uygun olmadı. Kervanbaşı şu eski semeri ver, kullanılacak durumda.

(SÜRECEK)