Kitaplaşan anıları okuduğumuzda gündelik hayatlarımızda gördüğümüz sonuçların sebeplerini öğrenir, onların kılcal damarlarına dokunuruz. “Açacak çiçek iki taşın arasında da açar” derler ya, işte o çiçek kendi yolculuğunu yazabilse ne zorluklarla o tohumun iki taşın arasında tutunabildiğinin farkına varırız.

Haldun Dormen (1928) Türk tiyatrosunun yaşayan ustalarından biri. “Sürç-ü lisan ettikse” adlı ilk anı kitabında Dormen Tiyatrosu’nun öyküsünü kapanış gecesine kadar kendi yaşamıyla iç içe anlatır. “Antrakt” ikinci Dormen Tiyatrosu’na gelene dek Egemen Bostancı fırtınasını, yoğun televizyon çalışmalarını, Avrupa turnelerini, kendi ifadesiyle tiyatrosuz yıllarını dile getirir. 2002 yılında yazdığı üçüncü anı kitabını ise 1984’de yeniden açılan Dormen Tiyatrosu’nun 2001’deki kapanışına kadar olan dönemi içerir.

“Sürü lisan ettikse” kitabını okurken zaman tüneline girerek Türk tiyatrosunun 1950’li yıllardan başlayarak bir özel tiyatronun nasıl oluştuğundan, çekilen sıkıntılardan, yaşanan sevinçlere ve turneler yolculuğunu okurken seyircinin koltuklarında seyrettiği oyunların ne denli zahmetli kotarıldığını öğreniyoruz. Ben fakir de İstanbul Belediye Şehir Tiyatroları ve Bakırköy Belediye Tiyatrosu eski çalışanı olarak tiyatronun görünmez yüzüne bir kez daha merhaba demiş oldum.

Bu yazıda Dormen Tiyatrosu’ndan geçerek hayatlarımıza karışan bazı oyuncuların pek de bilinmeyen yolculuklarını anlatmaya çalışacağım. Haldun Dormen’in de dediği gibi sürç-ü lisan edersek affola…

ALTAN ERBULAK

Haldun Dormen Yale Üniversitesi’ndeki tiyatro eğitimini bitirip Türkiye’ye döner ve Küçük Sahne’de Muhsin Ertuğrul ile çalışmaya başlar. (1954) “Cinayet Var” ülkesinde sahneye profesyonel olarak çıktığı ilk oyundur. Dünya gazetesinde “Oyuncudan artiste” başlıklı başyazı yayınlanır.

Bir matine sonrası gençlerin fuayede onu beklediklerini söylerler. Her halde tebrik edecekler diye fuayeye çıkar…

Ancak onu bekleyen sadece kendi yaşamında değil Türk tiyatro tarihinde de bir dönemeçtir. Onu bekleyen gençlerle tanışır. Mümtaz Zeytinoğlu, Erol Günaydın, Tuncay Çavdar, Baran Çağa.

(Erol Günaydın (1933-2012) Türk toplumunun pek yakından tanıdığı bir sanatçı olacaktır zaman içinde.

Diğer isimler hakkında da meraklısı için ekler adlı bölümde bilgi vereceğim.)

Tanışma faslından sonra dört gencin en konuşkan ve rahat olanı ziyaret sebeplerini açıklar. Galatasaray ve Kolej (ihtimal Robert Kolej) bir tiyatro derneği kurmuşlar. İlk oyun olarak da Moliere’in Gülünç Kibarlar adlı eserini oynamak istiyorlarmış ama kendilerini çalıştıracak kimseleri yokmuş. Bu yüzden de Haldun Dormen’i seçmişler. Eğer Haldun Bey kabul ederse memnun olacaklarmış.

Grup hakkında hiçbir bilgisi olmayan Haldun Dormen’i Pazar sabahları prova yaptıkları Mısır Apartmanına davet derler.

Pazar sabahı derneğe gittiğinde herkes hazır Haldun Bey’i bekler durumda bulur. Yanına gelen Erol Günaydın bir şey isteyip istemediğini sorar. Haldun Bey, bu çocuğu ilk gördüğüm anda kanım ısınmıştı diye anlatır o günü. Galatasaray onuncu sınıf öğrencisi olduğunu ve gelecek yıl da okulu bırakıp Ses Opereti’ne girmeyi düşündüğünü söyler Erol Günaydın. Haldun Bey de hemen yine de önce okulu bitirmesi gerektiğini belirtir. Erol Günaydın da “Haklısınız” der gibi boynunu büker.

Prova başladığında acemiliklerine karşın aralarında çok yetenekli olanları fark edecektir. Öneriyi kabul ederek Gülünç Kibarlar adlı oyunu sahneye koymayı kabul eder.

Oyunda önemli rolleri Tuncay Çavdar, Ufuk Esin ve Ozan Sungur adlı gençler paylaşmaktadır. Kolej son sınıf öğrencisi Ozan adlı genç kız derneğin en çalışkan ve yaşına göre de en bilgilisidir.

Oyun Bebek’teki Galatasaray Kulübü’nün yazlık binasında sahnelenecektir. Sahne olmadığı için de dans pistinde oynanacağı için dekora da ihtiyaç yoktur. Bizlerin tanıdığı bir isim daha çıkar karşımıza. Duygu Sağıroğlu. Galatasaray Liseli bu genç Moliere havası verecek bir şeyler asacaktır tavandan aşağı sarkan.

Oyun başarıyla sahnelenir. Gazetelerde çıkan yazılar rejiyi beğendiklerini belirtirken Erol Günaydın, Altan Erkuş, Tuncay Çavdar’ın oyunlarını göklere çıkarırlar. Oyunun meydan sahnesi tarzında modern bir ortaoyunu olarak sahnelenmesi de ayrıca ilgi çekmiştir.

Oyunun başarılı sahnelenmesi sonucu Tiyatro Derneği üyeleri Haldun Dormen’in yakın dostları arasına girerler. Hele Erol Günaydın okulda olmadığı vakitleri Küçük Sahne’de geçirmektedir.

Küçük Sahne’nin yazın turne yapmaması Haldun Dormen’i üzse de bütün vaktini genç amatörlere ayırır. Kadıköy’de Kordon Oteli’nin dans salonunda Goldoni’nin Yalancı adlı komedisi oynanacaktır. Haziran ayında amatör bir topluluğun sahneledikleri oyun üç hafta dolu oynanır. Bu başarı onlara Ankara turnesinin yolunu açar. Bu Haldun Dormen’in de ilk turnesidir. Yer Ankara Tenis Kulübü’nün bahçesidir. Bu turnenin önemli bir getirisi de Ankara seyircisini tanıması ve İstanbullulara göre tiyatroyu daha fazla sevdiklerine tanık olmasıdır. Ankara seyircisi İstanbul’un kozmopolit seyircisine göre daha bilinçli ve kültürlüdür.

Yalancı rejisi üç şey sağlamıştır Haldun Dormen’e; rejisör olarak tanınmaya başlamış, Erol Günaydın’ın güvenilir ve yetenekli bir komedyen olduğunu görmüş, ayrıca Duygu Sağıroğlu’nun tiyatronun istediği bir dekoratör olmasıdır. Kafasındaki tiyatronun nüvesi de oluşmaya başlamıştır.

YENİ SEZONDA CEP TİYATROSU

Yeni sezon için Mısır apartmanındaki dairenin bir duvarı yıkılarak bir cep tiyatrosuna dönüştürülür. Türkiye’de pek tanınmayan iki yazardan iki kısa oyun hazırlanacaktır. İlk oyunlarda ısrarlara rağmen Erol Günaydın’a rol verilmez çünkü onun okulunu bitirmesi gerekmektedir. Yine de oyunları hazırlanmasında yardımcı olur. Madonna’da başrolü Zerrin Arpad adlı genç bir üye üstlenir. Önemli rolleri ise Türkiye’nin ünlü avukatları arasına girecek Yiğit Okur, otelcilik yapan Ergün Erenel ve Alev İpekçi üstlenir. Komedideki rolleri ise Tuncay Çavdar, Esin Eden, İlhan İskender, Osman Birced ve Haldun Bey’in soyadını unuttuğu Ayhan adlı bir genç paylaşır. Dekorları Orhan Peker yaparken, makyajları daha sonra İstanbul operası dekoratörü olan Acar Başkut yapar. Gelelim sahne amirine… Asaf Çiyiltepe… Türk tiyatro tarihinin değerli bir ismi olacaktır zaman içinde.

Asaf Çiyiltepe ile Haldun Bey Yalancı’nın provalarında tanışır, tıp fakültesinde öğrencidir ve oyuncu değil yönetmen olmak istemektedir. Cep Tiyatrosu’nda çalıştığı süre boyunca sahne amiri olarak birlikte çalışırlar.

Oyunlar başladığında büyük ilgi görür ve beğeni kazanır. Ortaçağ farsını yer yer pantomimlerle süsleyen reji ayrıca beğeni kazanmıştır. Kumaşçıyı oynayan Ayhan adlı genç Haldun Dormen’in o güne dek gördüğü en büyük yeteneklerden biridir. İnanılmaz bir komik dehası ve şaşırtıcı sahne rahatlığı vardır. Haldun Dormen onun için ilerde Türkiye’nin hatta dünyanın sayılı komedyenlerinden olacağını düşünmektedir. Adalet Cimcoz ilk geceki oyun sonrası “Yahu o kumaşçıyı nerden buldun? Harika bir şey” diyecektir.

Oyunlar başladıktan sonra Haldun Dormen’in yanına üzgün bir yüzle gelen Ayhan, “Ben iki hafta sonra oyunu bırakıyorum” der. Anlamadım… diyen Haldun Dormen gelen cevapla şaşkına uğrar. Evleniyorum… “Bununla ne ilgisi var?” sorusuna gelen cevap daha da şaşırtıcıdır. Mahcup bir sırıtmayla “Nişanlım izin vermiyor da…” der.

“Yazık! Yazık senin gibi bir yeteneğe” diyebilir Haldun Dormen sadece ve aklından şunlar geçer. “Göz göre göre yok olacaktı bu komik deha, kim olduğunu bilmediğim basit bir kız yüzünden. Ve hiç kimse bir şey yapamayacaktı Ayhan’ı kurtarmak için.”

Yine de sorar, “Emin misin?”

“Evet eminim” der Ayhan.

“Peki hiç pişman olmayacak mısın?”

“Sanmıyorum…”

“Ama günün birinde pişman olursan, iş işten geçer. Tekrar başlamak için de çok geç olur.”

“Nişanlım, ‘ya ben ya tiyatro’ diyor.

Bu sözden sonra denecek bir şey kalmamıştır. Ayhan’ın kararı Cep Tiyatrosu’nda bomba etkisi yapar. Bu kadar başarılı bir oyuncunun ayrılma isteğini kimse anlayamaz. İşin kötüsü onun yerine konacak bir oyuncu da yoktur. Aklına bir tek Erol Günaydın gelse de okulu bitirmesi her şeyden önemlidir.

O gün Erol, Tuncay, Yiğit, Asaf beraberce Yeni Melek’teki Nuh’un Gemisi adlı lokale giderler. Nuh’un Gemisi de Kulis, Papirüs gibi o günlerde sanatçıların gittiği lokallerden biridir. Duvarları da ünlü Türk Karikatüristlerinin özel olarak yaptığı panolarla süslüdür.

İşte o gece Haldun Dormen barda oturan Altan Erbulak’ı fark eder. Maya Galerisi’nde tanıştıklarını hatırlar. Münir Özkul’un da arkadaşıdır ve akşamları onu almaya Küçük Sahne’ye geldiğini. Bir de tiyatroya çok meraklı olduğunu öğrenmiştir. Ancak sahneye çıkmaya cesaret edemediğini söylemektedir sürekli olarak.

Kimseye bir şey söylemeyen Haldun Dormen bara giderek Altan Erbulak’ın yanındaki tabureye oturur. Altan’ın elinde kendinden büyük bir bira bardağı vardır ve lokalin sahiplerinden ünlü film yönetmeni Ertem Eğilmez’e bir şeyler anlatmaktadır. Haldun Dormen’i görünce saygıyla yerinde doğrularak “Bayıldım Cep Tiyatrosu’ndaki oyunlara” der, “hele o kumaşçıyı oynayan harika. O rolü oynamayı çok isterdim.”

Haldun Dormen gayet doğal bir ses tonuyla “Ben de…” der.

Altan Erbulak şaşkın, “Nasıl yani?” diye sorar.

Haldun Dormen’in “Ben de sizin oynamanızı çok istiyorum” ifadesini Altan Erbulak tüm zekâsına rağmen anlayamamıştır. “İnşallah bir gün oynarım” der.

Haldun Dormen de “Bir ay sonra…” diye karşılık verince Altan Erbulak’ta panik başlar. Bar iskemlesinden düşercesine aşağıya inmiştir. “Yapmayın Allah aşkına! Ben heyecanlanırım” derken Ertem Eğilmez olan biteni gülerek izlemektedir.

Haldun Dormen Altan Erbulak’taki komedyen yeteneğini sezmiştir ağzından girer burnundan çıkar ve pençelerinden kurtulması imkânsızdır. Okuldan kaçarak gelen Erol Günaydın’ın yerine provalara girer ve bir ay sonra Altan Erbulak kumaşçı rolüyle sahnededir.

Haldun Dormen provalara girdiği gün Altan’da ısrar etmekte ne denli haklı olduğunu ve doğru bir iş yaptığını bir kez daha anlar. “Müthiş yumuşak ve yeteneklidir. Üstelik olağanüstü zekâsını da kullanmaktadır. Türkiye’nin en büyük komedyenlerinden biri olmaması için bir neden yoktu. İnanılmayacak kadar sempatikti sahnede” der.

Altan Erbulak’ın oyunculuğunu değerlendirirken “fazlalık yapmaktan hoşlanıyordu” diyen Haldun Dormen, zamanla geçer diye düşündüğü fazlalıkları yok etmeyi başaramadığını itiraf ederek, “büyük bir komedyen olmaktansa, popüler bir komik olmayı tercih etti” diye bitirir yorumunu.

Haldun Dormen ile Cep Tiyatrosu’nda çalışan gençlerin bir kısmı sanatçı olarak yaşam yolculuklarına devam ederler. Erol Günaydın, Altan Erbulak gibi… Dekoratörlük yapan Duygu Sağıroğlu Dormen Tiyatrosu’nda da dekoratörlük yaptıktan sonra makas değiştirerek sinema yönetmenliğine geçecektir. Ama Mümtaz Zeytinoğlu iş adamı olarak ulusal sanayinin savunuculuğunu üstlenirken, Tuncay Çavdar ise mimarlıkta yetkin bir imza olacaktır. Bu iki isim hakkında “Meraklısı için ekler” adlı bölümde bilgi vermeye çalıştık.

   MERAKLISI İÇİN EKLER:

Mümtaz Zeytinoğlu: Sanayici Mümtaz Zeytinoğlu 1934 yılında doğdu. Orta öğrenimini 1953’de Galatasaray Lisesi’nde, yükseköğrenimini 1957’de İstanbul Teknik Üniversitesi’nde tamamladı. Yaşamının sonraki bölümünde çeşitli yatırım ve üretim işleriyle uğraştı. 1970’li yıllarda Eskişehir Sanayi Odası’nın başkanlığını yaptı. Aydın ve örnek bir sanayiciydi. Genç yaşına karşın yararlı deneyimler, geçerli çağdaş görüşler kazanmıştı. Zeytinoğlu gerek kendi iş alanında gerek sanayinin öteki dallarında yerli kaynakların değerlendirilmesi, dışa bağımlılıktan kurtularak ulusal sanayinin oluşturulmasını savundu. Bu yöndeki görüşleri ölümünden sonra Eskişehir Sanayi Odası’nın hazırladığı “100. Yıl” yıllığında, Tahsin Yücel’in hazırladığı ve Mümtaz Zeytinoğlu imzasıyla yayınlanan “Ulusal Sanayi” adlı yapıtta toplanmıştır.

Mümtaz Zeytinoğlu 8 Şubat 1979’da bir trafik kazasında yaşamını yetirdi.  

Tuncay Çavdar: Dr. Yük. Mimar Tuncay Çavdar, 1934’te İstanbul’da doğdu. Ortaöğrenimini Robert Collage’den mezun olarak tamamladı. İtalya Milano’da Mimarlık Eğitimini sürdürdü ve Politecnico di Milano’yu Dottore in Architettura ünvanı alarak bitirdi.

Türkiye’ye döndükten sonra ilk çalışmasını LCC Deneysel Tiyatro Binası’nın projesini gerçekleştirdi.

1974-79 yılları arasında İzmit Yeni Yerleşmeler Projesi, Türkiye ve Yurt dışında büyük prestij kazandı. Prefabrikasyon tekniklerinin, toplu iskân, yerel yönetim, sivil örgütlenme gibi sosyal politikalar yanında kullanıcıların projeye katılım yöntemlerinin de irdelendiği ve uygulandığı proje, pek çok benzer ölçekli girişimde dikkate alınan deneysel değerler üretti.

Atölye T (Atelier T) Mimarlık ofisinin de kurucusu olan Tuncay Çavdar; 1980 yılından itibaren yurt içi ve yurt dışında büyük önem kazanan Tatil Köyü; Otel ve Konut Projelerine imza atmıştır. Bunlar arasında; Robinson Club Çamyuva Tatil Köyü, Cornelia Delux Hotel, Cornelia Diamond Golf Res ort Hotel, Likya World Fethiye, Likya World Golf Hotel Antalya, Sungate Port Royal, Susesi de Luxe Resort Spa Golf Hotel, Dalaman Hilton Resort Hotel gibi projeler bulunuyor. Bu projelerin ardından Ağaoğlu ile bir araya gelen Tuncay Çavdar, Bodrum Golf Resort projesinde önemli bir rol üstlendi.

Haldun Dormen     Erol Gÿnaydi̇n

Haldun Dormen                                                                                                                                                Erol Günaydın

Altan Erbulak 

Altan Erbulak

Duygu Saûi̇roûlu

Duygu Sağıroğlu

Mÿmtaz Zeytinoûlu

Mümtaz Zeytinoğlu

Tuncay Avdar

Dr. Yük. Mimar Tuncay Çavdar