Evet, Suriye sorununa bakış değişiyor mu ya da değişti mi? Çünkü son günlerde yapılan açıklamalar, böyle bir değişim için çok çarpıcı bir işaret oldu.
Ama önce Suriye sorununun doğuşuna ve Türkiye’nin bugüne kadar olan Suriye politikasına bir bakmak gerekir.
* * *
Sanırım en çok sorgulanması ve de üzerinde düşünülmesi gereken bir konu olmuştu, Arap dünyasında neler olduğu.
Çünkü Tunus'ta başlatılan hareket, dalgalanarak sınırımıza kadar gelmişti ve nerede duracağı da pek belli değildi.
Önce tabandan gelen bir halk hareketi gibi yansıdı. Diktatörlüklere karşı öfkesi birikmiş halkın, doğal bir başkaldırısı gibi algılandı. Bu nedenle iyimser de düşünüldü, iyimser de düşündük...
Sonra ABD orijinli bir proje olduğu, halkın doğal öfkesinin emperyalizmin politik amaçlarına göre yönlendirilir olduğu görüldü.
* * *
Peki, neden Tunus'ta 17 Aralık 2010 günü bir gencin kendini yakmasıyla başlayan bu hareket, birdenbire Arap dünyasını sarar olmuştu?
Arap halkları açısından:
-Özellikle “Arap Baharı” diye sunulan bu halk hareketi, halkın birikmiş öfkesinin siyasete yansımasıydı.
-Yıllarca halktan kopmuş diktatoryal bir yönetim anlayışının bir ölçüde değiştirilmesi, demokratik düzene geçilmesiydi.
Yani Arap halkları böyle bakmıştı.
Başta ABD olmak üzere Batılı emperyal güçler açısından ise:
-Sosyalist sistemin dağılmasıyla iki kutuplu dünyanın yok olması, özellikle Arap dünyasına ve petrol bölgesine yeni bir düzen verilmesini gündeme getirmişti.
-Ve de sosyalist sisteme karşı mevzilendirilmiş İslamcı hareketlerin, İslâm'ı Batı karşıtlığı bir ideolojiye dönüştürebilir endişesi, emperyalizmi yeni arayışlara yöneltmişti.
Batı karşıtlığına dönüşebilecek İslamcı hareketler, kontrol altına alınmalı idi.
-Ve iktidar özlemi duyan bu hareketlere kontrollü bir iktidar imkânı tanınmalı(!), uluslararası siyasi arenaya çıkarılmalı, Batıya duyulan İslamcı tepki zayıflatılmalı idi.
Özet olarak, onlara göre Arap dünyası yeniden dizayn edilmeli idi.
* * *
“Büyük Ortadoğu Projesi” diye tanımlanan BOP, böyle başlatıldı.
Batı tarafından “Arap Baharı” diye sunulan bu halk hareketi, Tunus'un silkelenmesiyle başlatıldı. Tüm Ortadoğu’yu sardı, sınırımıza kadar dayandı.
Sonuçta sınırımıza dayanmış bu hareketin Suriye'deki gelişmeleri, Türkiye'yi de içine çeker oldu.
Elbette Türkiye, Suriye'deki gelişmelere tümden ilgisiz kalamazdı. Çünkü Türkiye’nin sınır boyunca büyük hassasiyetleri vardı.
Ama savaş çığırtkanlığı yaparak, ABD politikalarının taşeronluğunu yaparak değil...
Çünkü Suriye'deki gelişmeler, ABD kontrolünde gelişen bir hareketti. Yani bir ABD projesiydi.
Amaç, “demokrasi getireceğiz” söylemleriyle Suriye'yi parçalamak, İsrail için güvenli bir Ortadoğu yaratmak ve de ilk kez Suriye'de uyanmış, emperyalizmin korkusu olan milliyetçi damarı imha etmekti.
* * *
Suriye, Türkiye ile 911 km. sınırı olan bir ülkedir.
Ve Suriye; 1517'den itibaren 403 yıl Osmanlı egemenliğinde, 1920'den itibaren 26 yıl Fransız yönetiminde kalmış, 1946 yılında bağımsızlığına kavuşmuş bir ülkedir.
Demokrasisini inşa edememiş, “Başkanlık Sistemi”yle yönetilen, 185 bin km2’lik bir alanda yaklaşık 22 milyon nüfusu olan bir ülkedir Suriye.
Ülkenin % 88'i Arap, % 6'sı Kürt, % 2,8'i Ermeni, % l'i Türk'tür. Kalan kısmı da Süryani, Keldani, Nasturi, Çerkez ve Yahudi'dir.
Yine ülkenin dini yapısının % 74'ü Sünni, % 12'si Nusayri (Alevi), % 10'u Hıristiyan, % 3'ü Dürzî, kalanı da Musevî, Yezidî ve başka inanç gruplarıdır.
Ve de özellikle Suriye, Arap milliyetçiliğinin doğum yeridir.
İşte bu nedenle, soğuk savaş döneminde Sovyetlere daha yakın duran Irak, Libya halledilmişti, sıra Suriye'de idi…
Nitekim 2011’de Suriye’de iç savaş başlatıldı.
Ve ülke,11 yıldır süren iç savaşta Kürt-Alevi-Sünni olarak üç bölgeye ayrılır oldu.
Yani Suriye’de bugün görünen harita budur.
Peki, Türkiye’nin hassasiyetleri ne idi?
Ve Türkiye’nin Suriye için siyasi politikası ne olmuştu? (Yarın…)