Evet, tanımıyor ve bilmiyoruz…
Dahası tanıma, tanıtma, bilme gibi bir çabamız da yok.
Bu konuda geniş boyutlu araştırmaları olan Yusuf Halaçoğlu gibi değerli bilim adamlarımız var. Onların çalışmalarına ve araştırmalarına da saygı duymuyoruz. Bir başka ifadeyle, onların çalışma ve araştırmalarını da önemsemiyoruz.
Hal böyle olunca her kafadan bir ses çıkıyor.
O kendini, öyle sanıyor, beriki de kendini böyle sanıyor.
“Sanırsa sansın” demekle de olmuyor bu işler.
“Kim kendini nasıl ifade ederse etsin; herkes de o ifadelere saygı duysun…” demekle de olmuyor.
Bu kendini öyle ya da böyle sanmalar; pek çok sorunu da beraberinde getiriyor çünkü.
Yıllardır yok yere çatışıyoruz.
Tüyü bitmedik yetimlerin parasını, pulunu ve de geleceğini bu uğurda harcıyoruz.
!!??…
E karşımızda yıkıcı, bölücü bir güç var; çatışmayıp da pes mi edeceğiz?
Elbette etmeyeceğiz.
Böyle bir şey olabilir mi?
Elbette kanımızın son damlasına dek savunacağız ülkemizi ve ülkemizin bütünlüğünü.
Ama kendini bu ülkeye, bu ulusa ait görmeyenleri de eğitmeye öncelik vereceğiz.
Bunun için de tarihin derinliklerine inip, araştıracağız.
Sonra da bu araştırmaların sonuçlarını, halkımıza duyuracak; bu bilgileri insanlarımızı eğitmede kullanacağız.
Malum çevrelerce, malum amaçlarla, kirli bilgilerle yıkanıp, bulandırılan beyinleri; bu kez biz bilim insanlarımız eliyle doğru bilgilerle yıkayıp, temizleyeceğiz.
* * *
Sanatçı İlyas Salman açıklamış;
“40 yıl kendimi Kürt sandım, Kürtlük için yaşadım, kavga ettim, bunu mücadelesini verdim; meğerse ben / biz Karakeçili Türkmen’i imişiz…
Yazık olmuş, bir ömrü heba etmişim.
En verimli çağlarımda, kendime karşı dövüşmüş, kendi kendimle kavga etmişim…”
* * *
Daha bunun gibi nice örnek var.
Bütün bunlar, bu ülkeyi yönetenlerin, daha doğru bir deyimle “yönettiğini sananların” iş bilmezliğinden, neyi, nasıl, neresinden tutacağını bilmemelerinden kaynaklanıyor.
Ulu Önderimiz Büyük Atatürk’ün, bir Türk tanımı var; daha bu tanımın önemini bile bilmiyor; bilsek de bu tanımı kimlere karşı, nerede, nasıl kullanmamız gerektiğini bilmiyoruz.
O nedenle de birlik, dirlik, bütünlük sağlayamıyoruz.
Atatürk, 1930'larda liselerde okutulan “Vatandaş İçin Medeni Bilgiler” adlı kitabında; Türk Milleti'ni, “Türkiye Cumhuriyeti'ni kuran Türkiye halkına Türk Milleti denir” diye tanımlıyor.
Tanımın güzelliğine bakar mısınız?
Sen Kürt’sen Kürt’sün. Çerkez’sen Çerkez’sin, Laz’san Laz’sın, Ermeni’ysen Ermeni’sin.
Ama değil mi ki; Türkiye Cumhuriyetini kuranlar arasındasın; TÜRK ULUSU’NUN MENSUBUSUN ve TÜRK’SÜN…
783.562 km_ lik sınırlarımız içinde HEPİMİZ, TÜRK GİBİ YAŞAMAK ZORUNDAYIZ.
Kendi iç dünyanda nasıl yaşarsan yaşa…
Tıpkı ABD, sınırları içinde yaşayan Kızılderililerin, Meksikalıların, Afrikalıların, AMERİKALI GİBİ YAŞADIKLARI, “BEN AMERİKALIYIM” dediği gibi.
Yıllardır bu gerçeği anlatamadık bu topraklar üzerinde yaşayanlara.
Daha doğru bir ifadeyle, bu insanları eğitemedik.
Eğitimi ve de bu tür bilgileri, bu nifak yuvalarının bulunduğu yörelere götüremedik.
Bir Amerika’nın, bir Fransa’nın, bir İngiltere’nin yaptığını yapamadık.
Niye?
Çünkü hiçbir şeyi, Atatürk gibi düşünmesini beceremiyoruz.
Ve hiçbir şeyi Atatürk gibi izlemiyor, arkasını aramıyoruz, sorunların kökenine / temeline inmiyoruz.
Birbirimizi yemekten; çıkarlarımızın nerede başlayıp, nerede bittiğini bilmiyoruz.
“Tamam Kürt’sün…
Tamam Laz’sın…
Tamam Ermeni’sin, Boşnaksın, Çerkezsin, Abazasın…
Bu senin alt kimliğin.
Ama üst kimliğinle Türk’sün…
Bu coğrafya üzerinde, bu misakı milli sınırları içinde yaşayacaksan kural bu…” demesini beceremedik / becermiyoruz.
* * *
Yusuf Halaçoğlu gibi bilim adamlarımızı seferber etmeliyiz.
Bu coğrafyada İlyas Salman gibi kendini ‘o’ ya da ‘bu’ sanan o kadar çok insanımız var ki...
… …
Bu coğrafya üzerinde gözü olan, ülkemizi bölüp, parçalamak isteyen malum ülkeler bu coğrafya üzerinden elini, ayağını çekmiyor.
Eğitimsiz, cahil ve yoksul halkı diledikleri gibi kullanıyor.
Elimizde Atatürk gibi bir büyük önderin çalışmaları var.
Neden onu örnek almıyoruz?
Neden onun gibi düşünmüyor, onun gibi çalışmıyoruz?
Neden onun gibi tarihin derinliklerine inip, araştırmalar yapıp, bunların sonuçlarını belgelemiyoruz.
Bu belgeleri hayata geçirmiyoruz?
Atatürk, bir tarafta savaşırken, diğer tarafta Sümerleri araştır(t)ıp, Türk kökenli olduklarını kanıtlamaya çalışıyor.
Niye?
Malum bölücü unsurların, Sümerlere yamanacağını bildiğinden; bu olasılığı ortadan kaldırmak için…
Yani aynı anda hep ülkesini düşman işgalinden kurtarmaya, hem ülkesini sil baştan kurmaya, hep de ülkesinin gelecekte karşılaşacağı olası bölücü çalışmaları önlemeye çalışıyor.
Biz ne yaptık ya da ne yapıyoruz?
Hiçbir şey.
Ulu Önderimizin ölümüyle birlikte, onun bu tür konulardaki çalışmalarının tümünü sonlandırdık.
O nedenle o gün bugün çatışıp duruyoruz.
* * *
Sadece çatışarak bu sorun çözülmüyor işte…
Daha ne kadar çatışacağız?
Daha ne kadar ulusal servetimizi ve canlarımızı heba edeceğiz?
Atatürk gibi, sorun(lar)a yaklaşmak zorundayız.
Bunun bilincine bir varabilsek; pek çok sorun kendiliğinden çözülecek.