Bir tarikat liderinin 6 yaşındaki kızını 29 yaşındaki müridi ile nikâhlaması sonucu Türklerde kadın konusu gündemimizin birinci sırasına oturdu.

Türkler İslamiyet’ten önce “Şamanizm”e inanıyordu. Şamanizm’de kadın kutsal sayılırdı ve bir erkek bir kadınla evlenebilirdi. Mülkiyet kadınla erkeğin eşitti. Türkler’ de kadın; savaşta erkeği ile omuz omuza, barışta masanın bir ucunda oturan asil bir varlıktı.

“Kadınlar devlet başkanı bile olabilirlerdi; Delhi Türklerinde Raziye Sultan, Kutluk Devleti’nde Türkan Hatun gibi… Aynı dönemlerde Araplar, “Cahiliye Dönemi”ni yaşıyorlardı. Bir erkek, istediği kadar kadın alabilirdi, istediği zaman da satabilirdi. Kadının deve kadar değeri yoktu. Erkekler, kız çocuklarını kuma gömerek öldürebilir, kız doğuran kadınları da cezalandırabilirlerdi.” *

Yine tarihte çok önemli bir kadın Tomris Hatun; “MÖ 6. yüzyılda yaşadığı düşünülen ve bugün de Yakutlar olarak bilinen İskitlerin kadın Türk hakanıdır. Kocası öldüğü için İskitlerin başına geçmiştir. Birçok kaynak dünyada bilinen ilk kadın hükümdar olduğunu yazmaktadır. İsmi Öz Türkçedir ve günümüz kullanımıyla “Demir/Temir” anlamına gelmektedir. Tomris Hatun, Şerife Bacı gibi, Kara Fatma gibi, Nene Hatun gibi ismini tarih sayfalarına altın harflerle kazımıştır. Dünya ve Türk tarihinin kahramanıdır, Tomris Hatun.”**

Emekli Subay Sayın Mustafa Durmuş “Tomris’ten Rabia’ya” isimli bir kitap yayınlıyor. “Yobazlara karşı kullanma kılavuzu” olarak tanımladığı kitabında ilginç konuların altını çiziyor. "Cehalet sorgulamaz, yargılar. Cehalet öğrenmez, inanır. Cehalet okumaz, hatmeder. Cehalet hoş görmez, katleder. Cehalet ilkeldir sosyalleşmez. Medeniyetse kadın ve erkeğin birlikte yürüyebilmesidir. İşte bu yüzden cehaletin tek korkusu kadındır. Çünkü kadın öğrenirse çocuklarına da öğretir" diyor.

“Eskiden Araplarda kız çocukları insandan sayılmadığı için, kızı olanlar isim vermez numara verirlerdi. VAHİDE isim değildi, birinci demekti. İlk doğan kıza verilen numaraydı. SANİYE ikinci demekti, ikinci kızı olana verilen numaraydı. SELASE ve BİTE isimleri üçüncü demekti, üçüncü doğan kızlara verilen numaraydı. RABİA' da dördüncü demekti, dördüncü doğan kıza verilen numaraydı. Birileri RABİA ’yı çok kutsal, mübarek ve çok dini içerikli bir isim sanıyorlar, bilmiyorlar ki Araplar, insandan saymadığı ve isim vermeye bile gerek görmediği kız çocuklarını işte böyle numaralıyorlardı, tıpkı araçlara takılan plakalar gibi.! Dünya kurulduğundan beri kız çocuklarını, diri diri toprağa gömen kültüre sahip tek millet Araplardı. Bunun asıl nedeni ise, tefecilik yapan, fahiş faizlerle verdikleri paraları ödeyemeyen kişilerin kızlarına, karılarına el koyup pazarlayan insafsız ve ahlaksız, Arap egemenlerinin eline düşmesinden korkan Araplar, yeni doğan kız çocuklarını diri diri toprağa gömerek bu kötü sondan koruduklarını sanıyorlardı.

Peki, o çağlarda Türklerin kadınları, kızları nasıldı?

Türkler kız çocuklarına, hatunlarına değer veren, onları önemseyen, insan yerine koyan, komutanlar ve hakanlar gibi yetiştiren tek tanrılı dine mensup bir milletti ve insan hakları açısından da çağdaş kültürün örneklerini vermiş önder uluslardandı. Eski Türkçe’ de “namus” sözcüğü yoktu çünkü namussuzluk nedir bilmezlerdi!

Türk geleneğinde kadın arkadaştı, kadın anneydi, kadın sevgiliydi, tek başına bir devletti. Kadın dövmek ne yazık ki Türklerin Arap kültürüyle tanışmasından sonra başlamıştır.

Eski Türk gelenek ve göreneklerinde kadın her zaman el üstünde tutulurdu.

Tarihe geçmiş Cengizhan’ın eşi için söylediği “BEN SİZİN HAN ’ınızım, BU DA BENİM HAN ’ım” sözleriyle dilimize yerleşen “hanım” kelimesi de bunu göstermektedir! Yani KADIN EVİN HANIYDI, Biz Türkler HAN'IM dan, Tomris’ ten Rabia’ ya nasıl geldik ACABA?????!!!...”***

6 yaşındaki kız çocuğunu 29 yaşındaki müridinin koynuna sokmanın, Türk kültür ve geleneği, Türk Kadını ile hiçbir ilgisi yoktur. Arap bedevilerinin Türk halkına din diye yutturmaya çalıştığı kara bir yobazlıktır.

* https://www.hurriyet.com.tr/turk-kadini-12222164

**http://www.antiktarih.com/2018/11/11/tomris-hatun-ve-iskitler/

***Mustafa Durmuş Tomris’ten Rabia’ya makalesi