Öğrenciler okul bahçesinde toplanmış çığlık çığlığa oynuyor; sanki bir şenliğin curcunası yansıyor öğrencilerin seslerinden.

Garip bir mutluluğu ve heyecanı yaşıyorum.

Benim geldiğimi görmüş olan öğrencilerden biri var gücüyle bağırıyor:

“Yeni öğretmen geliyor! Yeni öğretmen geliyor!.”

Sesi duyan öğrenciler oyunu bırakıp, kızlı erkekli giriş kısmının iki yanına toplanıp, merakla beni izliyorlar. Heyecanım artıyor. İlk kez öğrencim olacak bu çocukları tepe tırnak inceliyorum.

Siyah önlüğü olan pek az. Çoğu günlük giysileri içindeler. Çoğunun üst baş dökülüyor yoksulluktan.

Okulun avlusundan içeri girdiğimizde:

“Merhaba çocuklar” diye selamlıyorum onları.

Onlar karışık bir koro halinde kimi “merhaba”, kimi de “sağ ol” diye karşılık veriyorlar. Küçüklerden bir ikisinin saçlarını okşuyorum yürürken. Bakıp gülüyorlar. Ben de gülümsüyorum.

Altın gibi sarı saçları olan minik bir kız öğrenci soruyor:

“Bizi sen mi okutacaksın öğretmenim?”

“Evet” diyorum. Ardından, adını soruyorum:

“Nazmiye Uslu” diye yanıtlıyor sevecen bir tavırla.

O sırada öğrencilerden birisi derse giriş zilini çalmaya başlıyor okulun önünde. Fikri öğretmen de beliriyor kapı önünde, merdiven başında.

Bizi görüyor. Zil sesiyle okulun önünde sınıf sınıf toplanmaya başlıyor çocuklar.

Çocuklar sıra olurken biz de merdiven başına çıkıyoruz.

“Size arkadaşınızı getirdim Fikri Bey” diyor Yusuf.

Hoş beş ediyoruz Fikri öğretmenle.

Çocuklar toplandıktan sonra sessizliği sağlayan Fikri öğretmen, şöyle tanıtıyor beni:

“Çocuklar, okulumuza bir vekil öğretmen geldi. Adı Muzaffer Gündoğar’dır. Kendisine hoş geldin diyerek, başarılar diliyorum. Bundan böyle okulumuz iki öğretmenli olmuştur. Biz sınıfları kendi aramızda paylaşınca size bildireceğiz. Şimdi sınıflarınıza...” derken:

“Bir dakika,” diyorum. “Bir iki cümle de ben söylemek isterim.”

Ardından çocuklara dönerek:

“Çocuklar, bugün hem çok heyecanlıyım, hem de çok mutluyum. Çünkü, bugün öğretmenliğimin ilk günü. Umuyorum sizlerle çok güzel günlerimiz olacak. Sizlere yararlı olabilmek, bildiklerimi öğretebilmek için var gücümle çalışacağım. Sizlerin de aynı gayretle derslerinize çalışacağınıza inanıyor, şimdiden hepinize başarılar diliyorum.”

Yine karışık bir koro halinde “sağ ol” sesleri yükseliyor.

Yusuf:

“Görevin hayırlı, uğurlu, başarılı olsun,” diyor. “Ben de gidip işime bakayım.”

“Sana da kolay gelsin. Güle güle” diyorum.

Yusuf yürümüşken birden duruyor.

“Ha, bak. Söylemeyi unutuyordum Fikri öğretmen. Öğleyin yemeğe bekliyorum ikinizi de” diyor.

“Tamam” diyoruz.

Fikri öğretmen öğrencileri sınıflara aldıktan sonra, başlarına birer öğrenci görevlendirip dönüyor. Birlikte odasına giriyoruz. Sınıf yoklama defterini çıkarıyor, sınıf mevcutlarını gözden geçiriyoruz. Birinci ve ikinci sınıfları sağdaki büyük dersliğe; üçüncü, dördüncü ve beşinci sınıfları da sol yandaki dersliğe almış.

Sınıflar üzerinden öğrenci mevcutlarını gösteren bir çizelge uzatıyor bana. Bir çizelge de kendinde var. O açıklamaya başlıyor, ben de izliyorum çizelgeden.

SINIFLARI PAYLAŞIYORUZ.

“Okulumuzdaki kayıtlı öğrenci sayısı 85 kişi. Bunun 34 tanesi birinci; 32 tanesi de ikinci sınıfta. Bunlar büyük derslikte. Toplamı 66 öğrenci yapıyor. Üçüncü, dördüncü sınıfta 7’şerden 14; beşinci sınıfta da 5 öğrenci var. Toplamıysa 19 kişi yapıyor. Bunlar da küçük derslikte.

(SÜRECEK)