Tüm ülke, onun şahsında, hayal ettikleri üst düzey yöneticiyi buldu.
İnsanlar, bulunduğu ilin ya da ilçenin mülki amirini değil; o nereye gittiyse onu izledi.
Yaşadıkları ilçenin ya da ilin de Yazıcıoğlu gibi mülki amiri olmasını diledi.
Gözler, kulaklar hep onun üzerinde oldu.
Onunla övündü, onunla gurur duydu.
O, kendime örnek aldığım bir insandı.
Bir tarihte Alanya Kültür Merkezi’nde bir söyleşisine katılmış, kendisini izlemiştim.
Şöyle demişti; “Okullarımızda çocuklarımızı eğitmiyoruz. Onlara görgü kuralları ve toplum yaşam kültürü eğitimi vermiyoruz. Haklarını, hukuklarını anlatmıyoruz. O nedenle insanlarımız hazımsız, o nedenle insanlarımız hırçın, kavgacı ve geçimsiz. Mümkün olabilse de toplu yaşam kültürü olmayan kişilere oy kullandırılmasa. İnanın ülkemiz tez elden düzlüğe çıkar…”
O an birden ayağa kalkıp, ayakta alkışlamıştım.
… …
Düşüncelerimiz, dünyaya bakış açılarımız örtüşüyordu.
Bürokrasiyi sevmez, inandığımızı duraksamasız yapardık.
O nedenle de; onun da başı dertten kurtulmadı, benim de… Kendimize de eziyet ettik, ailelerimize de…
8 Eylül 2003 tarihinde, Ankara’da geçirdiği KUŞKULU bir trafik kazası sonucu aramızdan ayrıldı.
Ölüm haberini aldığım gün çok üzülmüş, günlerce kendime gelememiştim.
Başta görev yaptığı ilçe ve iller olmak üzere, tüm ülke gözyaşı döktü onun için.
Ona gösterilen bu ilgi, başta meslektaşları olmak üzere herkesi şaşırttı.
Yaşamı, “Vali” adıyla, beyazperdeye aktarıldı.
Gişe rekoru kırdı.
Bütün bunlar gösterdi ki; kaymakam ve valiler, Yazıcıoğlu gibi halk adamı olmalı.
Halkla iç içe olmalı.
Alçakgönüllü olmalı.
Gözü kara ve cesur olmalı.
Dobra olmalı.
İş bitirici olmalı.
Madden ve manen dürüst olmalı.
Özü, sözü bir olmalı.
“Koltuğumu kaybederim” endişesine kapılmadan, inandığı doğrultuda mücadele etmeli.
Günümüz mülki amirleri gibi kasım kasım kasılmamalı.
Üretmeli, ürettirmeli…
Yeni üretim alanları yaratma gayreti içinde olmalı.
Halkının sözcüsü ve öncüsü olmalı.
Makam kapısını sürekli açık tutacak kadar yürekli olmalı.
Tüm işlerini hak, hukuk çerçevesinde yürütecek kadar adil olmalı.
* * *
Bugün onun ölüm yıl dönümü.
Kuşkulu ölümünün üzerinden 19 yıl geçmesine karşın unutulmadı...
Unutulmuyor.
Bütün bunlar gösterdi ki; Türk Halkı, Recep Yazıcıoğlu gibi kaymakamları, valisi olsun istiyor; Yazıcıoğlu gibi yöneticiler tarafından yönetilmek istiyor.
Ve onları unutmuyor.
* * *
2 Haziran 1948 tarihinde Trabzon'un Köprübaşı ilçesinde dünyaya geldi.
Lise eğitiminin ardından Ankara Üniversitesi Hukuk Fakültesini bitiren Yazıcıoğlu'nun ilk görev yeri, 1968 yılında Aydın oldu.
Burada bir dönem kaymakam vekilliği yapan Yazıcıoğlu, daha sonra ülkenin farklı ilçelerinde kaymakamlık görevlerinde bulundu.
1984 yılında Tokat'a vali atandı.
O dönemde Türkiye'nin en genç valisi olan Yazıcıoğlu, yaklaşık 5 yıl burada görev yaptı.
Eğitim ve sağlıkta yaptığı önemli işlerle "Yılın Bürokratı" seçilen Yazıcıoğlu; 1989 yılında kaymakam vekili olarak görev yaptığı Aydın'a bu kez vali olarak atandı.
Şehrin tarımı ve ekonomisi üzerinde yoğun çaba harcayan Yazıcıoğlu, özellikle kent için önemli bir değer olan jeotermali yurt çapında duyurmak için büyük çaba sarfetti.
1991 yılında Erzincan'a atandı. 1992 depreminde vatandaşların yaralarının sarılmasında büyük çaba harcadı.
9 yıl görev yaptığı Erzincan'ın ardından 1999 yılında merkez valiliğine, 2003 yılında da Denizli Valiliğine getirildi.
Sadece görev alanlarıyla yetinmeyen Yazıcıoğlu; ülkenin dört bir yanında konferanslar verdi. Konferanslarında olması gereken yöneten ve yönetilen profilleri çizdi.
Ve…
Ve 8 Eylül 2003 tarihinde Ankara'da geçirdiği kuşkulu bir trafik kazası(!) sonucu hayatını kaybetti.
Aydın'ın Söke ilçesinde toprağa verilen Yazıcıoğlu'nun cenaze törenine on binlerce kişi katıldı.