ATEŞBÖCEĞİ İLE YILAN

Şu ateşböcekleri

geceleri ışıklı;

Gündüz göremezsiniz,

aydınlıktadır aklı.

Bir ateşböceği ki

gidiyorken işine;

Yılanın biri görüp,

takılmıştır peşine.

Sinsi sinsi yaklaşıp,

onu yemek amacı;

Yaşamak çok güzelken,

kurban olmak ne acı.

Saniyeler sayılı,

olacak tatlı candan.

Ateşböceği bakmış,

kurtul yok yılandan;

“Sana bir soru sorsam

yanıtlar mısın?” demiş.

“Pek yanıt vermem, ama

sor, yanıtlayım,” demiş.

“Biz ateşböcekleri,

besin zincirinizin;

Söyler misin acaba,

içinde miyiz sizin?”

“Değilsiniz elbette;

etiniz, budunuz ne?”

“Ama beni yemekten

vazgeçmiyorsun yine.

Sana bir şey mi yaptım?”

“Hayır,” demiş: “Yapmadın.”

“Peki, yeme gerekçen?”

Demiş ki: “Senin adın.”

Ateş böceği şaşkın;

Demiş ki: “Anlamadım.

Ölümüme gerekçe,

ne demek benim adım?”

“Dayanamıyorum,” der,

“ışığını görmeye;

Çoktan karar vermiştim,

ben seni söndürmeye.”

Tek ışık sönse bile,

yanar binlerce ışık;

İyiler bu ışığa,

böyle oldukça aşık.

Sizlerde bulunan o,

iyilik ışıkları;

Onlarda yok, kıskanır,

gözü kamaşıkları.

Evet, sizi kıskanır,

yapabilir kötülük;

Aydınlıklarda bile,

onlar yaşarlar körlük.

GERÇEK ANA HANGİSİ

Hazreti Süleyman ki,

sorunlarını halkın;

Adaletle çözermiş

aydınlığında aklın.

Getirmişler huzura

bir çocuk iki kadın;

Diyorlar ki kadınlar:

“Çocuk benim evladım.”

Çocuksa henüz küçük

bilemez anasını:

Kadınlar: “çocuk benim!”

güder iddiasını.

Süleyman bu konuyu

çözmek için gününde;

Devlet adamlarının

ve de halkın önünde…

Huzurunda dikilen

kadınlara dönerek;

“Bu işi aranızda

dostça halletmek gerek.

Bir çocuğun annesi

bir tane olur ama;

Siz iki kişisiniz,

bu iş olmuş muamma.”

Birden yanı başında

hazır duran cellada;

Buyurmuş ki: “Havada

kılıcını salla da…

Sonra al bu çocuğu

ayır hayalarından;

Ta tepesıne kadar.

Ve de parçalarından…

Birini bir kadına,

birini diğerine;

Paylaştır ki böylece

Hüküm gelsin yerine.

Cellat çocuğu alıp

kılıcıyla ikiye;

Tam bölmek üzereyken:

“Ne olur durun!” diye…

Acı bir çığlık atmış

kadınlardan birisi;

“Allah aşkına vurma!”

Şöyle gelmiş gerisi.

“Neden vurmasın?” diye

Sormuş Süleyman Hazret;

Kadın ağlamaktayken,

öteki rahat gayet.

Kadın hıçkırıklarla:

“O çocuk benim yavrum;

Benim canım, ciğerim,

hem onurum, gururum!”

Hazreti Süleyman o

Sakin olan kadına;

“Razı mısın verdiğim

Hükme yasa adına?”

“Razıyım.” diye yanıt

vermiş kadın kendine;

Süleyman’sa buyurmuş:

“Ağlayıp ölümüne…

Razı olmayan gerçek

anadır, gerçek ana.

Ona çocuğu verip,

diğerini zindana…

Atınız ki çeksinler

haksızlık bedelini;

Adalet tutacaktır,

suçsuzların elini.

(BİTTİ)