Bilim dünyasındaki kirliliğin” hangi aşamaya geldiğine yönelik” olarak Haber Hürriyeti’nin köşe yazarı MUSTAFA GÖKÇEK’in “Akademik ahlaksızlık” başlıklı yazısı çok dikkat çekiciydi.

Çünkü bu skandalın 28-29 yıl sonraki ilk işaret fişeğini Gökçek fırlattı.

Daha sonra bazı yayın organları- gazete ve tv ler bu yazının üzerine balıklama atladılar.

Gökçek’in yazısı özetle şöyleydi:

“Bu hafta ise; yazmam gereken ve yıllarını bu dünyaya vermiş, hakkıyla dirsek çürütmüş tabiriyle ve kuşağımızın değerli hocalarına bir haksızlık yapıldığı inancıyla akademide yapılan ahlaksızlığı ve çürümeyi aktarmaya çalışacağım.

Kısaca belirtmek gerekirse MEB, 20 yılda bu ahlaksızlığa iyice prim vermiş gibi. Salt, ortaöğrenimde yaşanmıyor bu tür haksızlıklar…

YÖK Ulusal Tez Merkezi de tez sahtekârlığını görmüyor, duymuyor. Sahtekâr şirketler, “Doçent olmak ister misiniz?” diye sorup, “Siz değerli hocalarımızın doçentlik başvurularında en büyük destekçiniziz. İntihale dikkat edip, jüriden geçmezse paranızı iade ediyoruz” diye reklama çıktılar. Para karşılığı tez yazan ekipleri içinde, doçentler ve profesörler olduğuna dair referans verip, ‘Gizlilik prensibimiz. Bilgileriniz üçüncü şahısların eline geçmeyecek' diyorlar.

Şirketlerden biri, “Bünyemizde 359 profesör, 2831 doçent, 3758 doktoralı öğretim üyesi, 6217 araştırma görevlisi, 9243 doktora öğrencisi çalışıyor ” diye ilan verdi. Yüksek lisans tezi 3 bin ile 10 bin TL, doktora tezi 20 bin ile 40 bin TL'ye yazılıp kredi kartına 5-10 taksitte ödeme seçeneği sunuluyor.

Doçentlerin daha ucuz, profesörlerin daha pahalı tez yazdığı bildirilip, “Mühendislik, tıp tez yazım ücreti normalden yüksek” diye alıcıya bildiriliyor. Adıyaman'dan Ağrı'ya, Batman'dan Bayburt'a 81 ilde şubeler açıp, tezleri parayla İngilizce ve Osmanlıca’ ya çeviren de var. Türkiye'de yüksek lisans tezlerinin yüzde 36'sı ve doktora tezlerinin yüzde 26'sı intihal.

Üniversitelerdeki her 4 doçentten 1'i tezini aşırmış!

Yabancı lisan bilmeyenlerin bile doçent olduğu akademik hırsızlığa, Türkiye'de ‘One Minute' diyecek kimse yok mu?

20 yıldır bonkörce saçılan akademik unvanlar, geriye dönük incelenmelidir. Alın teriyle 6-7 yılda doktora tezi yazan gerçek akademisyenlerle parayı basıp 6-7 haftada doktora tezi yazdıran akademinin yüz karaları ayrıştırılsın”.

Aslında gelinen nokta içler acısı…

Akademik dünyada, yani yüksek eğitimde geldiğimiz seviye hiç de iç açıcı değil.

Aksine “dibe vuruş”un göstergesi.

Önemli olan üniversite ve fakülteleri çoğaltmak değil.

Çoğaltalım da “kalite ve içerik” de üst düzeye çıksın.

Tabii ki üniversitelerimiz çoğalsın.

Tabii ki, hocalarımızın makaleleri, bilim dünyasında, yabancı yayın organlarında, yayınlansın ve yabancı üniversitelerdeki değerlendirme listelerine girsin.

Tabii ki Nobel’de ödül alan bilim insanlarımız çoğalsın.

“Sahte bilim-ilim adamları” yla nereye varılır ki?

“Gerçek bilim adamımız, iyi yetişmiş doktor-mühendis-mimarlarımız neden yurt dışına kaçıyor” diye soranlara en güzel yanıt, “Ne verdiniz ki, karşılığını bekliyorsunuz?” oluyorsa şaşırmayın.

Önce kalite…

Önce fikir ahlakı…

Önce bilimde dürüstlük…

Özetle…

Önce insan…