Milli Eğitim Bakanlığı sessiz sedasız bir şekilde anaokullarında ilk kez dini eğitim sınıfını açtı. Küçük yaştaki çocuklara Diyanet İşleri Başkanlığı personeli tarafından haftada en az 6 saat Arapça ve din eğitimi verilecek. Projede, yasa ve yönetmeliklere uydurmak için Mustafa Kemal Atatürk'ün adının da kullanılacağını öğreniyoruz.
MEB’e bağlı okullarda verilecek eğitimin müfredatının ve ders materyallerinin de müftülük yetkililerinin yer alacağı bir ekip tarafından hazırlanması planlanıyormuş. Müftülüklere ayrıca “kayıt işlemlerinin yapılması ve onaylanması” ile “eğitimin denetimi” görevleri de verilmiş.
Mevcut iktidar döneminde eğitimle ilgili sorunlar son noktaya ulaştı. Bu dönemde en büyük tahribat eğitim alanında olmuştur. Karma eğitim, yerini “kız-erkek” okullarının ayrılmasına bıraktı. Karma eğitim veren okul sayısı düşerken, cinsiyete göre ayrılmış okul sayısında artma gözleniyor. Kız öğrencilerin okuma oranlarının düştüğü haberleri geliyor.
Devlet okullarında kelitenin düşmesi ve müfredat programlarının olumsuzluğu nedeniyle, ekonomik durumu iyi aileler çocuklarını özel okullara yönlendirmeye başladı. Yoksul aile çocuklarına meslek okulları veya İmam-Hatip okullarının dışında seçenek kalmıyor. Özellikle yoksul kesimlerde devlet okulları İmam-Hatip okullarına dönüştürüldü. “Eğitimde fırsat eşitsizliği” dev boyutlara ulaştı. OECD ülkeleri arasında, devletin öğrenci başına en az harcama yaptığı ülke durumundayız.
Eğitim Reformu Girişimi’nin (ERG) 2017-2018 yılı “Eğitim İzleme Raporu” Zihinsel gelişim açısından en hassas dönem olan 4-6 yaş grubundaki çocuklara dini eğitim verilmesinin, “bu çocukların zihinsel, fiziksel ve pedagojik gelişimleri açısından çok tehlikeli sonuçlara yol açacağı” söyleniyor.
Türkiye farklı mezheplerin ve farklı dinlerin bir arada yaşadığı bir ülkedir. “Tek din, tek mezhep” anlayışı tüm okullara yerleştirilmek isteniyor. “Zorunlu din dersi” uluslararası sözleşmelere aykırıdır. Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi’nin (AİHM) Türkiye aleyhine verdiği çok sayıda karar olduğu halde, “Zorunlu din dersi” okutulmaya devam ediliyor.
Anayasa’da devletin “laik” olduğu yazmaktadır. O halde eğitim ve toplumsal yaşamın dini kurallara göre düzenlenmesi suçtur. Mevcut iktidar bu yasaları hiçe saymaktadır. Muhalefet ise sözde çok şey söylüyor olsa da, gerçekte yetersizdir.
İktidar taraftarı “dini vakıflar” ile MEB arasında protokoller imzalanıyor. Eğitim tarikatlara teslim ediliyor. Gerek rant, gerekse kadro olanağı sağlanıyor, eğitimi dinselleştirmek için her yol olağan sayılıyor.
Avrupa İnsan Hakları Mahkemesine (AİHM), eğitimde zorunlu din ve ahlak kültürü derslerine karşı 14 Türk vatandaşı 2011 yılında dava açtı ve davayı kazandılar. Mahkeme, oy birliğiyle aldığı kararda, Türk hükümetinden ‘zaman geçirmeden öğrencilerin zorunlu din ve ahlak kültürü derslerinden özgür kalmalarını sağlayacak yeni bir sisteme geçilmesini’ istedi. Devletin dini konularla ilgili düzenlemelerde ‘yansız ve tarafsız olma yükümlülüğünü’ anımsattı.
CHP Tekirdağ Milletvekili Sayın Candan Yüceer bir söylevinde; “Çocuklarına hangi dini eğitimi vereceklerini, hangi dinsel pratikleri öğreteceklerini belirlemek çocukların ana-babalarına bırakılmalıdır.” diyor.
Sonuna kadar katılıyoruz, çocukların dinsel pratikleri öğrenmesi ailelere bırakılmalıdır. Devlet anayasada yazılı laik demokratik eğitim sistemine dönmelidir. AİHM kararlarına uymalıdır. Çağdaş ve anayasal gereksinim budur.