1940 yılında büyük bir heyecanla başlamıştı kuruluşları.

Çünkü o gün Türkiye nüfusu 17 milyondu. Bunun 14 milyonu köylerde, diğer bir ifadeyle % 82’si kırlarda yaşıyordu.

Okuryazarlık oranı kentte % 20 idi. Kırda % 10 bile değildi. Kadınlarda ise % 3-4 idi.

Yani Anadolu kırları okumak istiyorduVe de Anadolu kırları okutulmak isteniyordu

Bu heyecanın başındakiler ise Milli Eğitim Bakanı H.A1i Yücel, İlköğretim Genel Müdürü İ. Hakkı Tonguç ve arkadaşları idi.

Ülkeyi 21 bölgeye ayırmışlar, 21 Köy Enstitüsü kurmuşlardı.

Kurmuşlardı ama toprak ağaları rahatsız olmuştu bu kurumlardan. Nitekim dönemin CHP Van Milletvekili ve büyük toprak ağası Kinyas Kartal şöyle diyordu:

Köy Enstitüleri, bizim devlet üzerindeki gücümüzü kaldırmaya yönelikti. Bunu içimize sindiremedik. Benim Van yöresinde 258 köyüm var. Bunlar devletten çok bana bağlıdırlar. Ben ne dersem onu yaparlar. Ama köylere öğretmenler gidince benim gücümden başka güçler olduğunu öğrendiler...”

Ve 17 Nisan 1940'ta başlayan bu kuruluşlar, sonuçta oluşan bu baskıyla 1946'dan itibaren tasfiye edilmeye başlandı. Önce içi boşaltıldı. Heyecanı söndürüldü. Ve 1954'te tabelası indirildi.

Ama Köy Enstitüleri’nin ve Köy Enstitülü kuşağın, toplumsal aydınlanmada olduğu gibi öğretmen örgütlenmesinde de unutulmaz bir mücadelesi oldu.

***

Öncelikle şunu belirtmek gerekir ki:

Öğretmen hareketindeki bugünkü sendikal örgütlenmenin gerisinde, ödenmiş büyük bir bedel vardır.

Ve bu bedel, 1946 yılında başlamıştı. 1971 ve 1980 darbelerinde en ağırları olmuştu. Ve de bu bedeli ödeyenlerin büyük çoğunluğu, Köy Enstitülü kuşaktı.

İşte öğretmen örgütlülüğü, ödenen bu bedeller üzerine inşa edilmiştir.

Ve Türkiye Öğretmen hareketi, özellikle o dönemlerdeki tüm mücadelesinde:

-Laik ve demokratik bir eğitim vurgusu yapmıştır.

-Bugün de yapmaktadır.

Bu nedenlerle sistem:

-Öğretmen hareketini sürekli bastırmak

-Öğretmenleri yıldırmak ve sindirmek istemiştir.

Yani diyebiliriz ki, öğretmen hareketi bir ölçüde demokrasi mücadelesi olmuştur.

İşte Köy Enstitüleri, bu demokrasi mücadelesinin filizlendiği ilk kurumlar olmuştu.

***

Peki, neden?

Çünkü Cumhuriyet; 400 yılı hilafet dönemiyle geçen, 600 yıllık bir imparatorluk kültürüyle yaşamış 13 milyon insanın üzerine inşa edilmişti.

-Ne cumhuriyet ne de laiklik, bu toplumun içinde önceden mayalanmamıştı.

-1923'te kurulan devlet, bu kurumlarını batıdan almıştı.

Yani iç dinamiklerin zorlaması ile gelmemişti cumhuriyet, laiklik ve diğer kurumlar.

Ve 400 yıl önce Rönesans’ını yaşamış, üstelik sosyolojik ve inanç değerleri farklı bir kültürden transfer edilen bu yeni sistem, büyük bir itirazla karşılaşmıştı.

Elbette bu itirazlar, cumhuriyeti zaafa uğratabilecek büyük bir endişe yaratmıştı.

***

İşte, Köy Enstitüleri:

Bu itirazlarla beslenen cumhuriyet karşıtlığının kırılması ve Anadolu aydınlanmasının gereği olarak kurulmuştu. Yani bir kültür devriminin başlangıcı olmuştu.

Ve Köy Enstitüleri:

-Anadolu kültürünün, Anadolu folklorunun yüksek sesle kendisini ifade ettiği ve de görsellik kazandığı

-Batı kültürü ile doğunun, özellikle Anadolu kültürünün buluştuğu kurumlar olmuştu.

Ama ne yazık ki, Enstitüler korunamadı ya da korunmadı!..

Yaşatılsaydı, elbette bugün aynı durumda olmayacaktı. Elbette yeni bir donanımla bugüne uyum sağlayacaktı.

***

Yine de Köy Enstitüleri ve Köy Enstitülü kuşak:

-Bu topluma ve de özellikle öğretmen hareketine bir mücadele ruhu bıraktılar.

-1946'dan 1980'e kadar bugünkü öğretmen örgütlenmesinin geçmişi olan TÖDMF, TÖS ve TÖBDER'in hem kurucusu oldular hem de ana iskeletini, yani insan gücünü oluşturdular.

-Ve bu kuşak, bilgilerini parayla satmadılar

-Burası doğu, orası batı demediler

-Burası köy, orası kent demediler

Kuruluşundan ve kapatılışından yıllar geçmesine rağmen halen üzerinde konuşuluyor, halen üzerinde tartışılıyor oluşu bu nedenledir.

Elbette, onlara bu ruhu veren:

Köy Enstitülerindeki verilen eğitim ve de orada oluşan komünal bir eğitim ortamı idi.

İşte bu komünal ortam”, sistemin sahiplerinin öfkesini üzerine çekmişti.

Evet, yıllar geçmiş olsa da herhalde şu soruyu, kendimize bir sormamız gerekir:

-Eğer Köy Enstitüleri, kuruluşundaki heyecanla bugüne kadar yaşatılsaydı, acaba Türkiye'nin siyasal ve sosyal görüntüsü nasıl olurdu?

Çünkü Türkiye'de Köy Enstitüleri”, okul olmanın ötesinde bir misyon yüklenmişti.