Emperyalist ülkelerin, barış, demokrasi, insan hakları, çevre duyarlılığı gibi kaygıları yoktur. Otokrat, tiran, despot, ne derseniz deyin, en anti-demokrat liderlerle, yönetimlerle işbirliği yapmakta zerrece sakınca görmezler. Yeter ki, kendilerinin yörüngesinde olsunlar. Bunun örneği, dünyanın jandarması ABD’dir elbette.
Avrupa’nın ise, belirli demokrasi standartları ve insanlık- çağdaşlık değerleri vardır. Bu yüzden Türkiye, bir “barış ve uygarlık projesi” olarak gördüğü için Avrupa Birliği’ne üye olma çabası içine girmiştir. AB’ye üye olsun olmasın, o standartları yakalamanın, gelişmişlik adına büyük kazanım sağlayacağının ayırdında olarak…
Hoş, Avrupa’nın çifte standartlarını da, nice on yıllar boyunca yaşayagelmişizdir. Son örnek, sığınmacı sorununda takındıkları tavırdır. Sığınmacıların Avrupa’dan uzak tutulması uğruna, tüm ilkelerinden ödün verebileceklerini göstermeleri gibi…Suriyeli veya Afgan sığınmacıya sınırlarını sıkı sıkıya kapatıp, Ukraynalı sığınmacıya kucaklarını sonuna kadar açmaları gibi…
Bu parantezlerin dışında, Avrupa hiç kuşku yok ki, “özgürlük” ortamıdır. Müesses nizam, yani yerleşik düzen diye nitelediğimiz toplumsal organizasyonu ortadan kaldırmaya yönelik olmamak kaydıyla, her türlü fikrin ifadesi, toplantı ve gösteri serbesttir. Avrupa’da yaşayan Türkler de, kendilerini ifade olanağını sonuna kadar kullanabildikleri için, en radikal dinci- mezhepçi, sağcı-solcu, hatta ayrılıkçı-terörist örgütlenmeler orada zemin bulabilmektedir.
Oradaki uç örgütlenmelerin en büyük zararını ise, ne yazık ki, içeride bizler çekmekteyiz. Biz burada barış, kardeşlik, sevgi, hoşgörü diye çırpınıp dururken, dışarıdan gelmiş, kendini “özgürlük savaşçısı” sanan, aslında “fanatik bir militan”dan öte vasfı bulunmayan bir kişi, ilmek ilmek örülmeye çalışılan insancıl ilişkileri ve güzellikleri zehirleyip çıkmaktadır.
Kinlerini kusuyorlar; pimi çekilmiş el bombasını Çorum’un orta yerine bırakıp gidiyorlar, burada toplumsal barışı tesis etmeye çalışan “sözde” fikirdaşı oldukları insanları da zorda bırakıyorlar, Çorum’un barış ve kardeşliğini de dinamitliyorlar.
Şurası hiç unutulmamalı ki; 68 kuşağı, Atatürk’ün tam bağımsızlık ilkesini benimsemiş, kendisini Atatürk devrimcisi olarak niteleyen anti-emperyalist, yurtsever gençlerdi. Bizlerin de, Atatürk ilkelerine ve ülkenin bölünmez bütünlüğüne bağlılık, yurtseverlik, çağdaşlık, uygarlık dışında bir çizgimiz olamaz. Yurt dışından gelip Çorum’un barış ırmağını bulandıranlarla asla aynı safta olamayacağımızı da, kendi payıma açıkça ifade etmek isterim.