Cumhuriyet’in 100’üncü yılına denk gelen 2023 seçimi, Türkiye için çok hem de çok önemlidir.

Çünkü bu seçim, Türkiye’nin bundan sonraki kaderini etkileyecek bir seçim olacaktır.

Çünkü bu seçim, Başkanlık sistemine geçmiş olan Türkiye’de ikinci kez olmaktadır ve seçmen “yetkilerle donatılmış” bir başkan seçmek durumundadır.

Nitekim bugün kılıçlar çekilmiş, sahaya inilmiştir.

Bu nedenle 11 Nisan 2020 günlü “2023 Seçimleri Çantada Keklik mi?” başlıklı yazımda, “Oysaki muhalefetin Parlamenter sisteme geri döneceğiz, Başkanlık Sistemini kaldıracağız gibi halka soyut gelen bazı tartışmaların ötesinde, toplumun önüne koyabileceği daha net projeler olmalıdır. Aksi durumda, seçimi kazanmak çantada keklik değildir” demiştim.

Ama bugünkü durumda iktidar cephesinin, yani “Cumhur İttifakı”nın Cumhurbaşkanı adayı bellidir. Muhalefet cephesinin, yani “Millet İttifakı”nın Cumhurbaşkanı adayı belli değildir. Ya da belli ise bile henüz topluma sunulmamıştır.

Peki, nasıl bir Cumhurbaşkanı olmalıdır?

***

Evet, ülkenin kaderini belirleyebilecek ölçüde olağanüstü yetkilerle donatılmış cumhurbaşkanı nasıl olmalıdır?

Elbette Atatürk gibi, “Bağımsızlık benim karakterimdir” diyebilmeli, Atatürk gibi “kucaklayıcı” olmalıdır.

İsmet Paşa gibi, “Bir memlekette, namuslular, namussuzlar kadar cesur olmadıkça, o memlekette kurtuluş yoktur” demeli...

Ve yine İsmet Paşa gibi, Amerikan tehditlerine karşı, “Gerekirse yeni bir dünya kurulur, Türkiye orada yerini bulur” diyebilmelidir.

Ve de Cemal Gürsel gibi, “Garp kafasıyla araba yaptık, şark kafasıyla benzin koymayı unuttuk” demek zorunda kalmamalıdır.

Evet, böyle bir Cumhurbaşkanı…

***

Devam…

Celal Bayar gibi, “küçük Amerika olacağız” demeyen…

Cevdet Sunay gibi, “Alman TRT’sine teşekkür ederim” demeyen…

Fahri Korutürk gibi, meclisi kapatan, partileri kapatan, derneklerin, sendikaların kapısına kilit vuran, anayasayı yırtıp çöpe atan darbecileri, “kutlayıp başarı dileklerini sunan” olmayan…

Kenan Evren gibi, dünyaca ünlü Picasso’nun resimlerini bakıp, “bunları ben de yaparım” demeyen…

Ve yine Evren gibi, Sabahattin Ali’nin ünlü romanı “Kürk Mantolu Madonna”yı Amerikalı ünlü şarkıcı Madonna sanmayan…

Turgut Özal gibi, ekonomiyi Batı’nın finans kurumlarına teslim etmeyen ve de “Benim memurum işini bilir” demeyen…

Süleyman Demirel gibi, “Altı kere gittim, yedi kere geldim” diyerek tank seslerini duyunca “şapkasını alıp” gitmeyen…

Ahmet Necdet Sezer gibi, halk içine çıkmayıp “Çankaya’da bir hukuk danışmanı” gibi oturmayan…

Ve yine Sezer gibi, Çankaya’daki odasını “bir kamp yeri” gibi görmeyen…

Abdullah Gül gibi, “iktidarın noteri” olmayan…

Recep Tayip Erdoğan gibi, “laiklikle sorun” yaşamayan…

Yani böyle bir cumhurbaşkanı olmalıdır.

***

Ve de seçilecek Cumhurbaşkanı:

ABD ve Batılı liderlerden icazet almayan…

Özellikle Ortadoğu’nun yeni bir BOP eşbaşkanı olmayan...

Okyanusun ötesini dost bilip komşularını düşman görmeyen…

Ve yine…

Birleşmiş Milletler (BM) toplantılarında mazlum ülkelerin sesi olabilen…

Darbeci zihniyetlere, darbeci kalkışmalara karşı dik durabilen…

En acıtıcı mizaha, en acıtıcı eleştirilere bile hoşgörüyle bakabilen…

Muhalefetten gelen seslere kulağını tıkamayan…

Ve daha da önemlisi, bu toplumun köklü sorunlarından Alevi sorununu ve de yine bu toplumun köklü sorunlarından Kürt sorununu çözebilecek kadar özgüveni yüksek ve de siyaseten cesur olabilen…

Yani bu kriterlere sahip ve Cumhuriyet’in 100’üncü yılına bu kriterlerle yakışan bir cumhurbaşkanı olmalı.

Olur mu, olabilir mi?

Bilemiyoruz. Yaşayıp göreceğiz.