Bir gün hoca efendi toplu halde çay içerken bir kişi geldi. Selam verdi, hiç oturmadan merhum Hafız Recep Camcı (Ulu Cami’nin eski imamlarından) meşhur Hafız Recep hocaya hitaben; Hocam, ebemi sen mi yıkadın (ölüsünü) dedi. Oradakiler gülüştük, çünkü söyleyen (gayri müsellah) ahmak ve delinin birisi. Hoca efendi o kişinin ebesini değil de babasını yıkamıştır. Ahmak insan kadını kadının yıkayacağını düşünemiyor. Çok büyük zaruret olursa üzerini açmadan kocası karısının ölüsünü yıkayabilir. Ama ahmak bunu nasıl bilsin. İşte bu örnekler, aklın üstünlüğü, akılsızlığın ahmaklığın halini anlatan örneklerdir. En çok yukarıda akıl fukaralığıdır. En büyük zenginlik akıl zenginliğidir.
TAŞA SÖZ GEÇER DE AHMAĞA LAF-BİLGİ ÖĞRETEMEZSİN
Nevadiri Süheyli:
İslam şark klasikleri bir eserdir. İlginç ve önemli ibretli olayların yazıldığı bir eserdir. Ahmaklığı belgeleyen ilginç bir olay anlatılıyor:
Uzak doğu, Hindistan, Pakistan vs eski padişahlardan birisinin oğlu Levlelhümega le harabeddüzana, yani, ahmaklar olmasaydı dünya harap olurdu. Zenginler fakir, fakirler acından ölürdü diye bir söz vardır. Böyle aşırı ahmak imiş. Padişah ne yaptıysa en alimlere göndermişse, oğlunu okutamamış ve memlekete ilan vermiş. Benim oğlumu kim okutup bilgili yaparsa ona istediğini verip kendime de vezir yapacağım, diye ilan veriyor. Ahmağın okuma şansı olmadığını bilen hiç bir alim buna talip olmuyor. Eğer öğretemezse kellesinin gideceği de ilanda belirtiliyor.
Dara, zora düşmüş, bunalmış hocalardan birisi uzun bir zaman isteyim, bu görevi ben üstüme alıyım, demiş. O zaman içinde ben peşin aldığım para ile ihtiyaçlarımı görürüm, çocuğu okutabilirsem okuturum, okutamazsam o zaman kader. Ya padişah ölür veya ben ölürüm. Başka bir varyant da ya deveci ölür, ya padişah ve deve birinden birisi ölürse ben de kurtulurum diyor ve padişahın uzun vadede, örneğin 3 senede çocuğu olabileceğine ve çocuğu 3 senelik yiyeceği ile kendi emeğinin bedelini peşin alıyor ve oğlan okutmaya başlıyor. O kadar emek veriyor ki ve çocuk bir hayli yol alıyor ama arada bir laf söylüyor. Her şeyi berbat ediyor. Bir çuval inciri mahvediyor. Hoca efendi ahmak çocuğu bu huyundan vazgeçiremiyor.
Gün ve saat geliyor, padişahın sarayında sınav heyeti toplanıyor. Sorular soruluyor, çocuk bülbül gibi cevaplar veriyor. Herkes hayret ediyor. Padişah hocayı kutluyor ve ben oğluma bir soru soracağım, bunu da bilirse sen vezir, oğlum da saray alimi, bilemezse sen kelle ile beraber rezil, oğlum ahmaklığa devamla hizmetcilik gibi bir görev ile devam edecektir diyor ve padişah parmağındaki yüzüğünü gizlice çıkarıyor, avucuna alıyor ve soruyor: Söyle bakalım evladım, avucumun içinde ne var? Çocuk cevap veriyor; Babacığım, avucunun içinde yuvarlak bir şey var. Babası; aferim oğlum, söyle bakalım adını çocuk, ortası delik bir şey, aferim söyle adını. Kalbur mu desem, gözer mi desem, elek mi desem diye bocalayınca babası oğluna, aah aah ahmak oğlum. Avucumdakinin yuvarlak olduğunu, içinin boş, delik olduğunu, madenden yapılmış olduğunu bildin ama ahmak oğlum, kalburun gözerin, eleğin insanın avucuna sığmayacağını düşünemedin.
Ahmak eğitimle ahmaklıktan kurtulamaz. Bir yerde olmayacak bir pot kırar, her şeyi berbat eder. Padişah, ben bu gerçeği anladım. Çocuğun öğretmenini de affediyorum. Çocuğuma irfan öğretmiş ama adını öğretememiştir. Bu da ahmak her zaman ahmaktır. Asla akıllı olmaz. Bunu ilan ediniz, demiştir. Her hastalığın bir dermanı, devası, şifası vardır ama 3 şeyin çaresi yoktur.
1-Ahmaklığın
2-İhtiyarlığın
3-Ölümün.
(SÜRECEK)