15 yıl önce 21 Haziran 2010’da kaybettiğimiz İlhan Selçuk’tan geriye, düşünsel mirası, insani duruşu, ilke ve idealleri kaldı. Onu her geçen gün daha çok özlüyoruz, yokluğunu hissediyoruz. O sadece bir gazeteci, yazar ve düşünür değildi. Bu kimlikliklerini de kuşatan bir aydınlanma bilgesiydi.
Kitleler onu genelde gazeteci yanı ile tanıdı. İyi haber alıyor, dünyayı ve Türkiye’yi dikkatle izliyor, çelişkileri şah damarından yakalıyor, olayları keskin bir bakışla yorumluyor ve okuruna arı bir dille sunuyordu. Gazetecilik ona göre sadece bir haber vermekten öte bir anlam taşıyordu. Halkı bilinçlendirmek, topluma ayna tutmak ve ışıklı bir yol göstermek idealini de taşıyordu. Onun içindir ki Selçuk’a “Bir aydınlanma bilgesiydi” diyoruz. Yıllarca Cumhuriyet Gazetesi’nin başyazarı olarak, büyük bir sorumlulukla, bu görevini sürdürdü. O bir yazar olarak Türkçeyi ustalıkla kullanırdı. Dili yalın ve akıcıydı. Düşüncelerinin bir derinliği vardı. Yer yer yazılarında mizah yapardı. Bektaşi fıkralarına tutkundu. Yazılarında sorgulama vardı. Yazılarının en önemli boyutu tarihsel bir perspektif sunmasıydı. Her makalesinin felsefi bir derinliği vardı. Her yazısında okuru düşünce yolculuğuna çıkarır, çarpıcı bir farkındalık oluştururdu.
Kaleminin gücü kadar, derinliği olan diğer bir yönü ise düşünür kimliğiydi. O olayları yorumlarken tarihsel bağlamlarını da ele alırdı. Atatürk Devrimlerinin evrenselliğini, çağdaşlaşma zorunluluğunu, bilim ve aklın ışığında aydınlanmayı savunurdu. O su katılmadık bir Atatürkçüydü. Dogmatik değildi; çağdaş sorgulayan, evrensel bir Atatürkçülükten söz ederdi.
Aynı zamanda sosyalistti. Marksizmi özümsemiş, sosyalist deneyimleri doğru analiz eden bir aydındı. Özünde eşitlikçi, adil, emek ve katılımcılıktan yana bir Türkiye hayal ediyordu. O Atatürkçülük ve sosyalizmin ortak noktasını yurtseverlik ve devrimcilik bağlamında buluşturuyordu.
O şiddete değil; düşünceye dayalı ondan beslenen bir devrimcilikten yanaydı. Kalemiyle, düşünceleriyle, tartışmalarıyla, baskıya, sömürüye, cehalete, gericiliğe karşı verdiği mücadele ile bir ömür tüketti.
Tüm bu niteliklerinin de ötesinde iyi ve örnek bir insandı. Ölçülü, nazik ve hoşgörülü. Belki de “bir İstanbul çelebisi” olarak anılması bundandır. Karşısındakini dinleyen, empati yapan, sesini yükseltmeyen, en gergin anlarda bile inceliğini koruyan, kimseyi kolay kolay kırmayan, kötü söz etmeyen bir insan. İnsanlara güvenen, değer veren bir dost… Son yıllarda özellikle Ergenekon kumpası kapsamında maruz kaldığı adaletsizlikler, yalnızca bir aydını değil, aynı zamanda insan onurunu da nasıl örselediğini gösteren acı örneklerdir.
Onun yaşamı boyunca savunduğu değerler; hukuk devleti, demokrasi ve Aydınlanma idi. Onsuz geçen 15 yıl, yokluğunu derinden hissettiriyor. Cumhuriyet Gazetesi onun ardından çalkantılı süreçler yaşadıysa da, Atatürkçü çizgiden sapmayan, yazarları, okurları ve dostları sayesinde hala ayaktadır. Cumhuriyeti yaşatmak onu destekleyen herkesin omuzlarında bir sorumluluktur. Onun yaşam felsefesini bir tümce ile özetlemek gerekseydi, sanırım şu sözü çok yerinde olurdu: “İnsan yaşamı ve kararlarıyla kendi heykelini yontar.”
İlhan Selçuk, kendi yaşam heykelini, emekle, dürüstlükle, bilinçle insan sevgisiyle yonttu. Ondan çok şeyler öğrendik. Öğrenmeye de devam ediyoruz. Bu dünyadan böyle güzel bir insan, İlhan Selçuk geçti. Işıklar içinde yatsın
Not: 26.06.2025 Cumhuriyet Gazetesi’nde yayınlanmıştır.