Biz Türklere, "etrak-ı bi idrak" diyen, Türk sözcüğünden rahatsızlık duyan Osmanlı’ya “atamızdır” diyebilir miyiz?

Başkasını bilmem ama “bana pis Türk” diyene atam demem ben,..

Yenir, yutulur şey midir bir devletin, kendi halkına yakıştırdığı böyle bir sıfat?

Kimliğinden utanan, kimliğini yok etmeye çalışan bir ata(!)

Böyle bir ata olabilir mi?

Çok değil, Osmanlı bir 10 yıl daha devam etseydi ya da Atatürk bir 10 yıl daha geç kalsaydı; bu coğrafyada Türklüğün esamesi okunmayacaktı.

Dahası, her birimiz, başımıza puşi geçirip, dişdaşa ya da kandura denilen Arap erkeklerinin giydiği o beyaz etekleri giyip, salınacaktık ortalıkta!

* * *

Osmanlının yok etmeye çalıştığı Türklük kimliği; Atatürk’le birlikte yeniden kazanılmış; Türk, (yıllar sonra tekrar) Türklük kimliğine kavuşmuştur.

O Atatürk ki; sadece sınırlarını çizdiği ülkenin Türklüğünü kurtarıp, kanıtlamakla yetinmemiş; sınır ötesindeki Türkleri de araştırmış; Finlerin, Macarların, Bulgarların da Türk asıllı olduklarını kanıtlamıştır.

O Atatürk ki; (kayıp kıta) Mu Kıtasında (bile) Türk izlerini aratmıştır, araştırmıştır.

O Atatürk ki, Finlilerin, Macarların ve de Bulgarların Türk kökenli oluşundan hareketle; konuya, kendine özgü tavırla yaklaşarak; Türk halkının ufkunu açmak istemiştir.

Ve o Atatürk der ki;

“… Türk kökenli olup Hıristiyan olan Finliler, Macarlar ve Bulgarlar bizden ileridedir.

Aslında İslam diniyle Hıristiyan dini karşılaştırılırsa, İslam dini daha yeni, daha yeniliğe açık bir dindir.

Peki o halde bu fark nedendir?

Bunun nedeni açık ve nettir. Bu ülkeler dinlerini, devlet işlerine karıştırmazlar.

Karıştırmadıkları için de her türlü yeniliğe ve gelişmeye açıktırlar.

Bizim de aynı yolu izlememiz gerekir.

Yüce dinimizden. Taassubu ve fanatizmi kaldırır, bunu makul bir düzeye indirebilirsek, biz de gelişir, biz de kalkınırız.

(…)

En bilinen İslam bilginleri bile bin yıldan bu yana, dini siyasete karıştırarak, kendilerine çıkar sağlamışlardır.

Biz bunlardan uzak duralım ama milletlin dinine de dokunmayalım.

İslam kalsın ama hükümet işleri, İslam dininden ayrılsın; laiklik tüm kurallarıyla çalışsın.

Din, halkımızın inancı olarak kalsın ama iktidarın işlerine karışmasın.

Halkın çıkarı da bunu gerektirir..

Ancak bilelim ve bekleyelim ki; bu kararımıza, sarıklı sınıfı, hoca sınıfı, çıkarları yok olduğu için tepki gösterecektir.

Bu tepkiyi kırmaya mecburuz, başka çare yoktur.

Ancak ve ancak bunu gerçekleştirebilirsek; hükümetlerin özgürce çalışmalarını sağlayabilir; çağdaş uygarlık düzeyine erişmenin önünü açabiliriz”.

Aksi mümkün değildir.”

* * *

Aslında Kemalizm, köklü bir din reformudur.

Ulu Önder Büyük Atatürk, ibadet devrimine ezan ve namazı Türkçeleştirerek başlamıştır..

Cumhuriyet’in kuruluş döneminde bir asırdan beri süregelen medeniyet mücadelesinin kesin zaferi, Medenî Kanun ve laiklikle kazanılmıştır.

Anayasa’dan, devletin dini İslam’dır maddesini çıkararak, onun yerine laiklik ilkesini monte etmek, devrim davamızın taç giyme törenidir.

Batılılaşmak, aynı zamanda, Araplaşmaktan kurtulmak, Türkleşmek demekti.

Bir anlamda vicdan işi olan din başka, topluluk ve dünya işlerini yedinci asır koşulları içinde tutmak ve dondurmak isteyen şeriat başkadır.

* * *

Atatürk devrimlerine vurulmak istenen din düşmanlığı damgası, uygarlık düşmanlarının iftirasıdır.

Bugün olduğu gibi Cumhuriyet’in ilk yıllarında da çağ gerisi yılların gelenek, görenek ve hurafelerini yaşatmak için direnen bir kitle vardı.

Olanaklar ölçüsünde bu kitleyle, eğitim yoluyla mücadele edildi.

Bu yolda oldukça büyük mesafe kat edildi ama bu uzun yolculuğa Ulu Önderimizin ömrü yetmedi

Onun beceri, öngörü ve zekâsına sahip olamayan onun ardıllarının bazıları beceriksizliklerinden; bazıları da bilinçli olarak, bu devrimi sürdür(e)medi.

Özellikle 1950 yılından sonra tekrar eskiye dönüşün bilinçli olarak yeniden temelleri atıldı.

O günden beri de tüm kalkınma hamleleri yerinde saymaya; ülkeye yeniden tarikatlar egemen olmaya başladı.

Ulu Önderimizin sağlığında uçak üretirken; şimdi hurafe ve dedikodu üretiyor; uygar ülkeler uzayda koloniler kurma çalışması yaparken biz yerimizde sayıyoruz.

Özet. Kalkınmanın, büyümenin uygarlaşmanın yolu LAİKLİKTEN geçer. Laik olmayan ülkenin burnu b.oktan çıkmaz.