İnsanoğlu tuhaf yaratıktır vesselâm. Gün olur, yoldan gelip geçenlere içiniz kaynar, yanlarına giderek kucaklayıp öpmek istersiniz; gün olur aynı kişileri köpek gibi dişleyesiniz gelir. Günümüz günümüze uymaz kısacası.
İnsanlar üzerindeki düşüncelerimiz kişiden kişiye de büyük farklılıklar gösterebilir. Sizin ‘çok iyi insan’ diyerek methiyeler düzdüğünüz kişi için yanınızdaki arkadaşınızın ‘bırak yahu, ondan ne köy olur ne kasaba’ diye eleştiri yağmuruna tuttuğunu hayretle izleyeniniz çoktur. Ayrıca, bugün methiyeler düzdüklerimize yarın eleştiri oklarını kendimiz göndererek delik deşik ettiğimiz de çok olur.
Konuyu biraz daha genişletirsek ‘filânca yerden adam çıkmaz’ ya da ‘falanca yerin adamından zarar gelmez’ türü genellemeler de sık sık başvurduğumuz yargılama yollarıdır. Peki, ama bu kişiden kişiye değişen temelsiz yargıları niçin yaparız? Daha doğrusu şöyle sorayım: Herhangi bir şey hakkında bizim değer yargımızı şekillendiren ana unsur nedir?
Bu soruyu “yaşantılarımızdan çıkardığımız özel sonuçlara ya da çevremizdekilerin etkisiyle geliştirerek genellediğimiz yargılar” diye yanıtlarsak, sanırım doğru söylemiş oluruz. Karşıdaki varlık bizim için iyi diyebileceğimiz yani işimize gelen, açıkçası bizim çıkarımıza uygun bir şeyler yapmışsa o iyidir, yoksa tu kaka…
Burada şunu da düşünmeden edemiyorum: Acaba, karşıdaki kişinin iyi ya da kötü olması bizim iyi ya da kötü olmamıza mı bağlıdır? Bir başka deyişle bizim onu nasıl görmek istediğimizle mi doğrudan bağlantılıdır? Ne dersiniz? Kötülük ya da iyilik bizim kendi beynimizde üreterek besleyip dünyayı hangisiyle görmek istiyorsak bakışımızı o süzgeçten geçirdiğimiz iki ayrı değer olabilir mi? Yani biz hangisini üretmek istersek o diğerine üstünlük sağladıktan sonra kişiliğimiz haline gelip kişileri ya da dünyayı da öyle görmemize neden olabilir mi?
İşte tam da burada sizlere aktarmak istediğim bir öykü var:
Yaşlı Kızılderili reisiyle torunu kulübelerinin önünde oturmuş az ötede birbiriyle boğuşup duran iki kurt köpeğini izliyorlarmış. Köpeklerden biri beyaz, diğeri siyahmış ve on iki yaşındaki çocuk kendini bildi bileli dedesinin sürekli göz önünde tuttuğu, yanından hiç ayırmadığı iki iri kurt köpeğiymiş bunlar ve kulübesi önünde sürekli boğuşup dururlarmış.
Çocuk, kulübeyi korumak için bir köpeğin yeterli olduğunu düşünüyor, dedesinin ikinci köpeğe neden ihtiyaç duyduğunu ve renklerinin de neden illâki siyah ve beyaz olduğunu anlamak istiyormuş. O merakla da sormuş:
-“Dedeciğim, neden iki köpek birden besliyorsun?”
Yaşlı reis, bilgece bir gülümsemeyle torununun sırtını sıvazlamış.
- "Onlar" demiş, "benim için iki simgedir evlat."
- "Neyin simgesi?" diye sormuş çocuk.
- "İyilikle kötülüğün simgesi. Aynen şu gördüğün köpekler gibi, iyilik ve kötülük de içimizde sürekli birbirleriyle mücadele eder durur. Onları seyrettikçe hep bunu düşünür, bunun için yanımda tutarım.
Çocuk, sözün burasında; 'mücadele varsa, kazananı da olmalı' diye düşünmüş ve her çocuğa has, bitmeyen sorulara bir yenisini eklemiş:
- "Peki" demiş çocuk. "Hangisi kazanıyor bu mücadeleyi?"
reis, derin bir gülümsemeyle bakmış torununa.
-"Hangisi mi evlat? BEN HANGİSİNİN KAZANMASINI İSTERSEM; YANİ, BEN HANGİSİNİ DAHA İYİ BESLERSEM O KAZANIYOR!"
İyi bayramlar.
DÜŞÜNEN SÖZLER
•Kötülük dünyada değil, kişinin yüreğindedir. GABRİEL GARCİA MARQUEZ
•İnsan kötülük yapmak niyetindeyse, fırsat gelmekte gecikmez. WALTER SCOTT
•İnsanoğlu hiç de kötü olarak yaratılmamıştır; ama hastalandığı gibi kötüleşebilir de. VOLTAİRE
•Kimseden sana kötülük gelmesini istemiyorsan; fena söyleyici, fena öğretici, fena düşünceli olma. MEVLANA
•İyiliğe iyilik her kişinin, kötülüğe iyilik er kişinin, iyiliğe kötülük ise şer kişinin işidir. ŞEYH EDEBALİ
•İnsanlar kötülüğe yığınla akın eder; çünkü yol, düz ve kısadır; fakat iyiliğin önüne Allah alın terini koymuştur. HESİODOS