(Geçtiğimiz Cuma -12 Mart- İstiklal Marşımızın kabulünün 100. yıldönümü idi. 8 Mart Kadınlar Haftası nedeniyle, geçtiğimiz haftanın tümünü kadınlarımıza ayırınca; bu anlamlı yıldönümünü anmak bugüne kaldı.)
İstiklal Marşımızın Büyük Ozanı Mehmet Akif Ersoy’la ilgili yazı yazmak üzere, ne zaman bilgisayarımın başına geçsem, duygu sağanağı yaşarım.
Yazdığım makalede, bu büyük insanın hakkını verememe duygusu elimi ayağıma dolandırır, panikletir beni.
“Tanrı, bu ulusa, bir daha İstiklal Marşı yazdırmasın” diyen donanımlı ve de doyumlu bu ulu kişiyi, anlamak ve anlatmak kolay değildir, çünkü.
… …
Mehmet Akif Ersoy, Buhara kökenli Emine Şerif Hanım ile Kosova doğumlu Mehmet Tahir Efendi'nin çocuğu olarak, 20 Aralık 1873 tarihinde, İstanbul Fatih'te, dünyaya gelir.
İlköğrenimini, Fatih Emir Buhari Mahalle Mektebi'nde bitiren Ersoy; ortaöğrenimini, Fatih Merkez Rüştiyesi'nde tamamlar.
Babasından Arapça dersi alırken, aynı zamanda Fatih Camii’nde Farsça derslerini de takip eden Ersoy; rüştiyedeki eğitimi boyunca Türkçe, Arapça, Farsça ve Fransızca dillerinde sürekli birinci olur.
Rüştiye yıllarında iken şiire merak sarar ve şiir kitaplarına yönelir.
Rüştiyeyi bitirdikten sonra dönemin gözde okullarından Mülkiye İdadisi'ne kaydolur.
1888’de babasını kaybetmesinin ardından, Büyük Fatih Yangınında da evleri tamamen yanan; M.Akif’in Ailesi, büyük bir yoksulluğun içine düşer.
Bu durumda, yatılı okumaktan başka şansı kalmayan Mehmet Akif de; Mülkiye İdadisi'ni bırakıp, "Ziraat ve Baytar Mektebi"ne başlamak durumunda kalır.
1893’te bu mektebin Baytarlık Bölümünü birincilikle bitirir.
Başarılı sanat hayatı ve yurtsever kişiliği, onu, Burdur Milletvekili olarak meclise taşır.
… …
M.Akif mecliste iken; Ordudan, bir istiklal marşı yazılması isteği gelir Meclis’e…
Bu istek üzerine Maarif Vekaleti (Milli Eğitim Bakanlığı) 500 lira ödüllü bir yarışma açar.
Bakanlık, yarışmaya gönderilen 724 şiirden, 6'sını seçip; değerlendirilmek üzere milletvekillerine dağıtır.
Ancak bu şiirleri de yeterli bulmayan dönemin Milli Eğitim Bakanı Hamdullah Suphi (Tanrıöver); kaleminin gücünü ve ozanlığını bildiği; ancak “yarışmaya, para ödülü olduğu için katılmadığını” öğrendiği Burdur Milletvekili Mehmet Akif'e (Ersoy) bir mektup yazarak, kendisinden, yarışmaya katılmasını ister.
Ve Mehmet Akif, 10 kıta, 41 dizeden oluşan İstiklal Marşını yazar.
İstiklâl Marşı'nın kabulü için yapılan görüşmeler 12 Mart 1921 günü Dr. Adnan Adıvar’ın başkanlığında yapılır ve bu görüşmeler sonucunda, Akif'in şiiri, oybirliği ile milli marş olarak kabul edilir ve Meclis üyeleri tarafından alkışlarla ayakta dinlenir.
Mehmet Akif, Marş için ordu tarafından konulan ödülü, kırgınlığa sebep olmamak için alır ama bu 500 lirayı, "Yoksul İslâm kadın ve çocuklarına iş öğreterek, onları yoksulluktan kurtarmak" amacıyla kurulmuş "Darülmesai" isimli derneğe bağışlar.
Bu noktada yazmadan geçemeyeceğim bir ayrıntı var.
Marş için konan ödül (o günün ölçeğinde) yüklüce bir meblağdır ama sırtında giyecek paltosu bile olmayan Mehmet Akif, bu ödülü kabul etmemiştir.
Arkadaşı ile nöbetleşe giydikleri bir palto ile Meclis'e gidip gelmektedir.
Ve İstiklâl Marşının Meclis'te kabul edildiği gün, Mehmet Akif in cebinde sadece iki lira vardır; onu da Zonguldak Milletvekili Hayri Bey'den borç olarak almıştır.
* * *
Marşın kabulünden sonra Maarif Vekâleti, bu kez beste yarışması açar. 24 müzisyenin katıldığı yarışmanın sonuçlanması savaş yüzünden gecikir ve Bakanlık, 1924 yılında oluşturulan özel bir komisyonun, Ali Rıfat Çağatay'ın bestesini “İstiklal Marşı” olarak belirlediğini duyurur.
Ancak Çağatay'ın bestesinin Türk müziğinin etkisi altında kalınarak bestelendiği gerekçesiyle; 1930 yılında alınan karar uyarınca Osman Zeki Üngör'ün bestesi, “İstiklal Marşı” olarak benimsenir.
* * *
Size, İstiklal Marşımızla ilgili süreci özetledim.
Burada, üzerinde durulması ve düşünülmesi gereken iki önemli nokta var.
İlki, İstiklal Marşımızın Yazarı Mehmet Akif Ersoy’un tok gözlülüğü. Üzerinde giyecek paltosu bile olmamasına karşın; marşla ilgili konan ödülü kabul etmeyecek kadar kişilikli ve onurlu olması hususu…
İkincisi de yoktan yaratılan derleme ordunun ve derleme meclisin inancı.
Düşünün; Bağımsızlığın kazanılıp kazanılmayacağı belli değil… Tüm yoklara ve yoksulluğa karşın; savaş, dört bir cephede devam ediyor. Ama Mustafa Kemal güdümündeki meclis ve ordu; savaşı ve bağımsızlığı kazanacağından o denli emin, bu konuda o denli inançlı ki; savaş devam ederken, İstiklal Marşı yazdırıyor.
İstiklal Marşımız, bu inancın eserdir.
Bu inanç yaratmıştır bu marşı.