Vakti zamanın birinde, herkesin hırsız olduğu bir ülke varmış. Gece olunca, insanlar maymuncuklarını ve fenerlerini alıp komşusunun evini soymaya gider, gün doğarken de geri dönerlermiş. Tabii ki geldiklerinde kendi evlerini de soyulmuş bulurlarmış. Hırsızlık çarkı düzenli çalıştığı ve herkes birbirinden çaldığı için ülkede kimse kaybetmez, bu dolaşım son kişi ilk kişiden çalana kadar sürüp gidermiş.
Bir gün, nasıl olmuşsa olmuş, o memlekete dürüst bir adam taşınmış ve geceleri evinde kalıp çalışmayı tercih etmiş. Hal böyle olunca da, tıkır tıkır işleyen sistem aniden bozuluvermiş. Çünkü hırsızlar evi soymak için geldiklerinde ışık yandığını görüp içeri girememişler. Bu durum diğer gecelerde de aynen devam edince, ülke halkı dürüst adamı çağırıp; “Bu memlekette herkes birbirinden çalarak yaşamını sürdürür. Bu bir tercih değil, yasal zorunluluktur. O nedenle, senin de geceleri evden dışarı çıkıp bize bu fırsatı yaratman gerekiyor. Çalıp çalmamak senin kişisel tercihin olabilir, ona karışamayız ama başkalarının hırsızlık yapma özgürlüğünü engellemeye hakkın yok.” demişler.
Bunun üzerine dürüst adam, yasalara saygı gösterip geceleri evinden ayrılıp dışarda zaman geçirmeye başlamış. Fakat hiçbir şey çalmaz, döndüğü zaman da evini hep soyulmuş bulurmuş. Doğal olarak da, kısa sürede ev tamtakır, kuru bakır olup yiyecek hiçbir şeyi kalmamış. Önünde iki seçenek varmış: Ya diğerleri gibi o da hırsızlık yapmaya başlayacak, ya da alıp başını gidecek. Hırsız olarak yaşamayı onuruna yediremediği için oradan ayrılıp kırsal bir yerde tek başına yaşamaya başlamış.
Diğerleri ise, gittikçe hırslanıp daha iyi soygunlar yaparak zenginleşmek için kendilerine maaşlı hırsızlar tutmuşlar. Böylece daha çok evi soyabildikleri için gelirleri daha da artmış ve çok zengin olmuşlar. Ancak, bu kez de adam tutup hırsızlık yaptırmaya gücü yetmeyen diğer hırsızlar zamanla fakirleşmeye başlamış. Onlar da doğal olarak gözlerini zengin hırsızların mallarına dikmişler. Hal böyle olunca da ülkede zengin fakir ayrımı giderek çoğalmış. Zengin hırsızlar mallarını fakir hırsızlardan korumak için çıkarttıkları yasalarla zenginlerin mallarını çalmayı yasaklamışlar. Ayrıca da kolluk kuvveti oluşturup hapishaneler kurdurtmuşlar. Ancak yoksulların mallarını çalmak hala serbestmiş.
Zamanla bu duruma alışan ülke halkı, bir süre sonra soymaktan ve soyulmaktan söz etmez olmuş. Çünkü fakir hırsızların evinde çalmaya değer hiçbir şey kalmamış. Bu nedenle de artık hiç kimse hırsızlık yapmak için gece evinden çıkmıyormuş. Zaten yoksulların çoğu da ya açlıktan ölmüş ya da ülkeyi terk etmiş.
Bu durum zengin hırsızların işine gelmemiş. Çünkü soyulmaya değer malı olan fakir kimse kalmadığı için servetlerini artıramaz olmuşlar. Bu nedenle de, maaşlı hırsızlara yol vermek zorunda kalmışlar. Hepsi de yine eskisi gibi geceleri hırsızlık yapmanın özlemiyle yanıp tutuşuyorlarmış. Ancak aralarında fakir kalmadığı için tek çözüm birbirlerinden çalmakmış. Bu nedenle de zenginlerden çalma yasağını kaldırıp her türlü hırsızlığı yeniden serbest bırakmışlar. Bu arada birbirlerine güvenmedikleri için maaşlı hırsız tutmak da yasaklanmış.
Ancak o dizginlenmeyen hırsları yeniden kabarmış ve aralarından bazıları bu kurala uymayıp gizliden gizliye yine kiralık hırsız kullanmaya başlayınca, bozulan düzeni yeniden sağlayıp güven ortamını oluşturabilecek bir yönetici aramaya başlamışlar. İlk akıllarına gelen de kırsalda tek başına yaşayan dürüst adam olmuş. Çünkü kendi halklarından hiç kimseye güvenleri yokmuş. İçlerinden bazılarını temsilci seçip dürüst adamın yanına göndermişler. Adamlar, çok zor durumda olduklarını ve yaşadıkları bunalımdan ancak onun sayesinde çıkabileceklerini söyleyerek ülkenin başına geçip düzeni sağlaması için yalvarmaya başlamışlar. Yöneticiliği kabul ederse, çok yüksek bir ücret alacağını da eklemişler.
Dürüst adam onları sessizce dinledikten sonra teklifi kabul etmesinin mümkün olmadığını söylemiş. Nedenini ise şöyle açıklamış:
-“Ben sadece dürüst bir hayat sürmeye çalışan kendi halinde bir insanım. Ve sizleri yönetebilmek için kullanabileceğim dürüstlükten başka hiçbir özelliğim yok. Eğer bir insan sadece dürüst olması nedeniyle yönetici yapılmak isteniyorsa, o ülke için artık çok geç kalınmış demektir.”
DÜŞÜNEN SÖZLER:
•ÇİÇERO’nun cemiyet yapısı teorisi:
1-Fakir çalışır.
2-Zengin 1’i sömürür.
3-Asker her 2’sini de korur.
4-Mükellef 3’ü için de vergi verir.
5-Serseri, 4’ünün adına gezip tozar.
6-Ayyaş, 5’i için de içer.
7-Bankacı, ilk 6’yı dolandırır.
8-Avukat, ilk 7’yi savunur.
9-Hekim, 8’ini de muayene eder.
10-Mezarcı, 9’unu da gömer.
11-Politikacı, 10’ların sayesinde yaşar.