- ‘Ana ben gidiyom.’
-Nereye oğul, ‘düşmana karşı’ mı?
-Yoh ana yoh, savaş mavaş yoh. Allah korusun, kurşun murşun yeriz. Gidip gelmemek, sakat kalmak, aksaya aksaya dönmek, kolu bacağı yitirmek var. Yoh, yoh savaşa mavaşa gitmem. Savaş benim savaşım daal, varsılın savaşı. Önüm arkam, altım üstüm savaş, ben oralara gitmem anam. Yeni maceralar bekler beni.
-Peki nereye oğul, gaveye mi, dereye mi? Zevzekliği bırak da konuş!
-Dereye mereye de gitmem anam. Sevdiği taşa ne yaptığını söyler durur dedem. Dedem dedim de anam, çok yaşlandı benim dedem. Gün yüzü görmeden yaşlandı. Halbuki dedem dinçken elimden tutup beni nerelere götürürdü! Ah dedem nerede o sokaklarda beraber gezdiğimiz, dondurma yalayarak parklarda oturduğumuz günler. Artık sokağa çıkmaya, vitrinlere bakmaya cesaret edemiyoruz, dondurmaya yan bakarak geçiyoruz sokaklardan.
-Dırlanıp durma oğul, ne diyeceksen de, nereye gidiyor muşun?
-Çok uzaklara, çok çok uzaklara…
-Nereymiş bu çok uzaklar? Ulu suya muya gireyim demeyesin, boğulur kalırsın, cesedini bile bulamayız!
-Yoh anam, yoh. Ben çok uzaklara gidiyom. Ayağımı yerden kesecem, uçacam desem inanmazsın, hem çabuk gidip çabuk döneceğim. Öyle kayıplara mayıplara karışmam. Neme lazım, Cumartesi Anneleri gibi sen de bana yanar durursun. Valla anneler çok perişan, hem meydana bile sokmuyolarmış, nedense! Çocuklarını soramaz olmuşlar. Gözünün akmasına nasıl kıyarım canım anam!
-Lafı geveleyip bi diyemedin diyeceğini. Get başımdan.
-Cidden gidiyom anam, taa bulutların üstüne, görülmeyenleri görmeye.
-Oğul kafayı mı yedin de böyle konuşuyon? Gerekli gereksiz laf etme! Yukarıda meleklerle mi toplantın var yoksa şeytanla mı? Sana bu tuhaf fikirleri kim verdi?
-Şeytanın yüzünü kendi görsün anam. Onunla işim yok. Taşlayan taşlasın. Ben kendi şeytanlarımı taşlıyom ya bir şey olmuyo. Şeytanım yine şeytan kalıyo.
-Hangi parayla gidiyo muşun? Dedenin emekli maaşıyla mı?
-Yoh ana dedemin emekli maaşıyla gidilir mi heç? Onunla pazara bile gidilmiyo! Sen de beni dalgaya alıyon. Ben arkadaşlarımı gaveye topladım, düşüncemi anlattım, aralarında dolar toplamaya başladılar, biraz biriktirmişler, 70 milyona ulaşınca yerimi ayırtacaklar. Dolar ne kadar değerli bilmezsin sen. Kimse lira konuşmuyo. Alper abim 55 milyona gitmiş ama gerçek maliyet 70 milyoncukmuş! Elin adamı bedava götürür mü? Ağacın gölgesini satan beni uzaya mı çıkarır bedavaya! Hem o kadar doları bulamayacaklarını biliyom, birisi çıtlattı, sponsor ayarlamışlar. Hayırseverler bizim deli oğlan çok işsiz kaldı, bi yukarı çıksın, etrafı kolaçan etsin, dünyanın dört bucağını göremedi hiç değilse uzay boşluğunu görsün, yetmiş milyon ne ki, diyolarmış.
-Millet lirayı bulamıyo, sen dolarla mı kafayı bozdun? De get nereye gidiyosan, akşama geç kalma. Deden seni sofrada bekliyo, sen gelmeyince eline kaşığı almıyo. Beni de oyalayıp durma. Git nereye gidiyosan. Hem baban duymasın bu saçmalıklarını, olmayan kafanı kırar soona, işsizlik gafana vurmuş!
Dışarda son yazdan kalma bir güneş parıldıyor, ısıtıyor. Dedenin babasından kalma eski evde oturuyorlar, daha iyisini bulmak Trump’ın bir Orta Anadolu köyünü haritada göstermesi olur..
Pencereden başını uzatsan cipremiş perdeyi yakar bakışın. İşsiz oğul kahvehaneye doğru yol almaya başladı, anası söylene söylene pırasayı yıkamaya koyuldu. Yanına bir de bulgur pilavı… Baba yevmiyeli günlük işteydi, dede henüz kalkmamıştı.