Felsefe, sevgi anlamına gelen “Filia” ile hikmet demek olan “Sofia” kelimelerinin birleştirilmesiyle ortaya çıkmış bir terim. Felsefe “Hikmet Sevgisi” manasına geliyor. Varlık, hayat, güzellik ve ahlak gibi konularda ileri sürülen düzenli düşünceler.
Bu düşünceleri derleyip toplayan bilim… Bilgelik.. Hikmetin düşünce yoluyla aranması… “Filozof” terimi ise “Hikmeti seven” demek… Bilgelere isim olmuş.
Hikmet, bilgelik. Görünür olanın arkasındaki görünmeyen sır. Güzel ahlakı tanımlayan özlü söz.
Felsefe bir ağaç gibidir, kökleri metafizik, gövdesi fizik, gövdeden çıkan kollar da öteki bütün bilimlerdir.
Felsefeden önce “mitoloji” vardı. Mitoloji, mitler ve efsaneleri inceleyen bilim manasında bir terim. Bu bilimin konusu olan efsanelere de mitoloji denir.
Benim felsefe kültürüm Sokrates’le başlar.
SOKRATES (M.Ö. 470-400)
Namı diğer Sokrat. Yunan filozofu. Ciddi bir adam. Felsefesi insan eksenli. Büyük bir dahi. Felsefeye yöntem fikrini o getirmiş. Diyalog yöntemini kullanır. Diyaloğun birinci evresinde sorular sorarak muhatabının zihnini arındırır. Bir bakıma kendi fikirleri için yer açar. İkinci evrede, bilmeyen biri gibi davranarak yine sorular sorar.
Böylece gerçeği karşısındakine buldurtur.
Her fırsatta insanları düşündürmeye çalışır. Biriyle konuşmak mı istiyor, hemen uzatır asasını, yolunu keser ve sorar: “Kimsin? Niçin yaşıyorsun? Hayatının amacı nedir?
Çok da alçak gönüllüdür. “Benim farkım, bilmediğimi biliyor oluşum” sözü ünlüdür.
Hayatı bir hayli acıklı… “Gençleri yoldan çıkartıyor” diyerek idama mahkum ederler.
Ölüme giderken sakindir, talebesine “Krito” der, “Askulapyus’a bir horoz borcumuz var, lütfen öde. Ve baldıran zehrini içirtilerek katledilir.
Sokrates ölüme götürülürken karısı yanı başında ağlıyormuş,”Sokrates, niye ağlıyorsun?” diye sormuş. Kadın, “Haksız yere ölüme gidişine” demiş. Cevabı tam kendince vermiş Sokrates. “Haklı yere götürseler daha mı iyi olurdu” demiş.
Sokrates geriye kitap bırakmadı. Felsefe alemine mirası, erdemli bir hayat, Platon gibi bir dahi filozof ve bir de mahkemedeki savunmasının metnidir.
Savunma metninde geçen şu sözü çok güzeldir.
“SÖZLERİMİN DOĞRULUĞUNU KANITLAMAK ÜZERE YALANLANAMAZ BİR TANIK ÇIKARTIYORUM ORTAYA: YOKSULLUĞUM!”
*
GÖK GÜRÜLTÜSÜ!
Sokrates, “Evlenin, karınız iyi çıkarsa mutlu, kötü çıkarsa filozof olursunuz” dermiş.
Kendisi huysuz bir kadınla evlenmiş, “Bunun huyuna dayanabilirsem, hayatın güçlüklerine de dayanabilirim” diyerek… Karısı gerçekten huysuzmuş. Kocasını talebelerinin yanında bile azarlamaktan çekinmezmiş. Sabırlı adammış Sokrates.
Karısı bir gün yine yerli yersiz konuşmaya başlamış. Filozof o sırada bir öğrencisiyle sohbet ediyormuş. Kadın, bu kez bağırıp, çağırmaya başlamış. Yine yanıt alamayınca bir kova suyu kocasının başından aşağı boca etmiş. Sokrates, gayet sakin bir biçimde talebesine dönmüş, “Bu kadar gök gürültüsünden sonra bir sağanak bekliyordum” demiş.
Sokrates’ten yıllar sonra adını hatırlayamadığım bir Çin’li filozof, kadınlar hakkında şöyle bir kehanette bulunmuş. “Dünyada aksi, geçimsiz, huysuz ve huzursuz tek bir kadın vardır, ama herkes onun kendi karısı olduğunu sanır.”
“Sorgulanmayan hayat yaşamaya değmez.” diyen Sokrates, “Yaşamanın gayesi erdemdir. Erdem ise herkese iyilik yapmaktır. “der.
Tarih öğretmeniyim ama Serik lisesinde öğretmen yokluğundan yaklaşık 2-3 sene felsefe derslerine de girdim. Bugün beden öğretmeni bir öğrencimin Sokrates’le ilgili Facebook’ta bir paylaşımını gördüm ve çok sevindim.
Sokrates bir gün pazardan dönerken mabedin önünde bir öğrencisiyle karşılaşır. Öğrencisi, “Hocam, neden siz de herkes gibi mabede gelmiyorsunuz? Herkes sizi dinsiz diye suçluyor” der. Sokrates hayatında hiç mabede gitmemiştir. Biraz düşündükten sonra öğrencisine, “Siz orada ne yapıyorsunuz?” diye sorar. Öğrencisi de “Dua ediyoruz. Tanrılardan dileklerde bulunuyor, günahlarımızı affetmesi için yalvarıyoruz” diye cevap verir. Bunun üzerine Sokrates gerekçesini açıklar.
“İşte ben de bunun için gelmiyorum. Benim Tanrılara akıl verecek halim yok.
Ne yapacaklarını benden daha iyi bilmeleri gerekir.” der.
Bir dörtlüğümde felsefeye önem vermeyen ve bu yüzden dünyada figüran olarak yaşayan bütün Şark ve İslam alemini şöyle eleştirmiştim:
Batı (Garp) her şeyi sorgular, felsefeye tapar,
Doğu (Şark) her şeye inanır, felsefeye yan bakar,
Biri eleştirel akılla düşünür, yapar, satar,
Biri “Her şey Allah’ın hikmeti” der yatar, yatar…