Sene 1978, Antalya lisesinde tarih öğretmeni ve idareciyim. Bütün Türkiye’de anarşi kol geziyor. Çeşitli sol ve sağ örgütler okullarda kendi yandaşlarına destek olmak için her türlü eylemi yapmaktan geri kalmıyorlar. Bazen okulun bahçesine dışarda benzin dökerek tutuşturdukları araba lastiklerini atarak panik yaratıyorlar, bazen de okulun bahçesinde miting yapmak için toplanarak sloganlar eşliğinde bağırıp çağırıyorlar.
Ben sabahları çocukları sınıflara sokmadan önce konuşma yaparak,
“ÇOCUKLAR OKULA, CAMİYE VE KIŞLAYA SİYASET SOKMAYIN DİYE ÇIRPINIYORUZ. LÜTFEN SAĞ DUYULU OLUN, OLAYLARDAN UZAK DURUN” diye tembih ederdim.
Bazı öğrenciler akşam üstü telefon açarak “Mehmet hocam, siz okulda bizim gruba terör estirerek fazla olmaya başladınız, bunun hesabını sizden soracağız” diyerek tehdide başlayınca, ben de “Oğlum ben her akşam dışarlarda geziyorum, erkekseniz teke tek gelin de hesaplaşalım” dediğimde “Ama siz judo karate biliyorsunuz” diyerek geri adım atıyorlardı.
Her öğleyin lise sınıflarının sıralarında daha çok sol örgütlerin afiş ve broşürlerini buluyoruz. Bu yüzden öğleyin öğrencilerin üstlerini başlarını arayarak okula almaya başladık. Bir gün öğretmen bir arkadaşın koltuk altında kabarıklık görünce kontrol etmek istedim, “Özata beni de mi kontrol edeceksin diyerek itiraz etti.”
Ben de zorla koltuk altında sakladığı broşür ve afişlere el koyarak müdür beye götürdüm. Öğretmen arkadaş “Özata ben Uşak lisesinden görevle geldim, lütfen onları yırtma” deyince çılgına döndüm ve müdür beye “Hocam bu arkadaşı lütfen cezalandıralım” dedim. Ama herhangi bir ceza verilmedi sanırım.
Yıllar sonra ben öğretmenlikten ayrılıp Batman’a, oradan Mersin’e geldiğimde bu arkadaşı Erdemli İmam Hatip lisesinin önünde gördüm. “Hayırdır dostum seni İmam Hatip’e mi verdiler dedim?” “Evet Özata kardeşim, lütfen beni ispiyon etme” dedi.
Ben de “merak etme biz kardeşiz, sana bir zarar gelmesini istemem” dedim, rahatladı. 1978 yılı Ağustos ayında Futbol Federasyonunun Antalya’da açtığı 15 günlük “Amatör Futbol Antrenörü” kursunu bitirerek diploma aldım.
Daha sonra Antalya Beden Terbiyesi Bölge Müdürlüğüne hakemlik kursuna katılmak için bir dilekçe verdim.
Antalya’da amatör futbol maçları da çok çekişmeli geçerdi. Bir amatör futbol maçını izlemek için tribüne çıkmıştım. Maçta bazı seyirciler küfrederek ortalığı yangın yerine çevirmeye başladılar. Bazı seyirciler de rakip takım taraftarlarına ana avrat sövmeye başlayınca gözlüklü bir beyefendi sahaya çıkarak,” Yapmayın beyler, sizin anneniz, kız kardeşiniz yok mu, böyle ana avrat küfretmeye utanmıyor musunuz” deyince bazı seyirciler tel örgülerin üstünden atlayarak kendilerini uyarmaya çalışan beyefendiyi tekme tokat yere düşürerek yerde tekmelemeye başladılar. Ben de hemen tel örgülerin üstünden sahaya atlayarak magandalara tekme tokat girişmeye başladım, bazıları “Ulan Memet hoca gelmiş, hemen kaçalım” diyerek sahadan kaçtılar.
Yere düşen ağzı burnu kanayan, gözlüğü kırılan beyefendinin koluna girerek ayağa kaldırdım. “Geçmiş olsun efendim, siz ne diye bu serserilerle muhatap oluyorsunuz, siz kimsiniz?” dedim. Evladım ben “Antalya Beden Terbiyesi Bölge Müdürlüğüne yeni atanan Gültekin Çeki’yim” dedi. Ben de hani şu meşhur “Eski dostlar şarkısının bestekarı Gültekin Çeki mi?” dedim. “Evet” dedi.
Ben de büyük geçmiş olsun sevgili üstadım” dedim. Adam bana “Sizden Allah razı olsun kardeşim, hayatımı kurtardınız, asıl siz kimsiniz?” dedi.
Ben Antalya lisesi tarih öğretmeni Mehmet Özata’yım efendim “dedim.
Gültekin beyin elini, yüzünü tentürdiyotla yıkayıp temizledikten sonra, “Efendim Antalya’ya böylesine acı bir olayla karşılaşarak gelmenize çok üzüldüm” dedim.
Gültekin beyin odasına geçince “Efendim bu maç öncesinde hakemlik için beden Terbiyesi Bölge Müdürlüğüne bir dilekçe vermiştim, izninizle o dilekçeyi geri almak istiyorum” dedim. Gültekin bey “katiyen olmaz, bize sizin gibi gözü pek, korkusuz insanlar lazım, lütfen dilekçenizi geri almayın” dedi, ama ben ısrar ederek geri aldım.
Ankara’da oynanan Ankaragücü- Rizespor maçı sonrası çok sevdiğim ve çok takdir ettiğim pırlanta hakemlerimizden Halil Umut Meler’in Ankaragücü başkanı, eski AKP milletvekili Faruk Koca tarafından darp edilmesi çok canımı sıktı, resmen utandım.
Ülke olarak çağdaş dünyadan çok, ama çok gerilerdeyiz sevgili okurlar.
Öğretmenlik yaparken Atatürkçü bir zihniyetle okula, camiye ve kışlaya siyaset girmesin diye çırpınırdım. Maalesef, özellikle 1950’den sonra okullara da, camilere de ve kışlalara da siyaset girdiği için bugünlere geldik.
Bu aptalca cehaletimiz maalesef asırlardır gelişmemizi engelliyor.
Yüce Mevlana da bu cehaletin farkına vararak şöyle demiş:
Her şey kanar, tek balık kanmaz sudan, / Gün uzar, eğer rızkın bulmazsa can,
Olgun adamın halinden anlar mı ki ham?/ Söz uzar, kesmek gerektir vesselam…