Üniversite yemekhanesine giren bir öğrenci tüm yerler dolu olduğundan gidip üniversite profesörünün oturduğu masaya oturmuş.

-Profesör kaşlarını çatarak: - “Öküzler ve kuşlar aynı masada oturamaz!” demiş, imalı bir şekilde. Öğrenci biraz duraksadıktan sonra cevap vermiş;

– “O zaman ben uçuyorum… Profesör bu cevaba oldukça çok sinirlenmiş. Simasını aklına kazıdığı öğrenciye, sınavda kafayı takmış ve sınavının başarısız geçmesi için elinden geleni yapmış. Cevapları okurken, didik didik incelemiş, her ayrıntıdan puan kırmaya çabalamış.

Ancak sınavda öğrenci tüm soruları neredeyse mükemmel bir şekilde cevaplamış. Öğrenciye bu şekilde haddini bildiremeyeceğini anlayan profesör ona bir ders vermek için sınav kağıdı gösterme bahanesiyle odasına çağırmış.

Profesör öğrenciye: – Sana son bir soru soracağım, demiş.

Yolda yürürken iki farklı torba bulduğunu hayal et, birinde “akıl” var, diğerinde ise “para” var. Sen olsan hangi torbayı alırsın?

– Öğrenci: Para olan torbayı almayı seçerdim.

– Profesör: Ben akil olan torbayı seçerdim… – Öğrenci: Olabilir tabi. Derler ki, kişi kendinde eksik olanı tamamlamak istermiş…

Profesör bu cevaba çok sinirlenmiş, öğrencinin not defterini alıp sınav notu kısmına “öküz” yazmış. – Öğrenci nota bakmadan odadan çıkmış. Ancak bir dakika sonra öğrenci yine kapıyı aralamış : - “Sayın profesör, imzanızı atmışsınız, fakat notumu yazmayı unutmuşsunuz. DER.....

YAŞLILIK

70 yaşını geçmiş, 80’e doğru yaklaşan bir arkadaşıma kendisinde ne gibi değişiklikler fark ettiğini sordum. Bana şöyle cevap verdi:

Anne babamı, kardeşlerimi, eşimi, çocuklarımı ve arkadaşlarımı sevdikten sonra nihayet kendimi sevmeye başladım.

Ben Atlas değilim, bunu fark ettim. Dünya omuzlarımda durmuyor.

Artık manavla pazarlık yapmıyorum. Birkaç kuruş daha fazla vermek beni fakir yapmaz ama belki o adamın kızının okul taksitini ödemesine yardımcı olur.

Garsona büyük bahşiş bırakıyorum. Bu küçük fazlalık onun gününü aydınlatabilir. Hayatını kazanmak için benden çok daha fazla çalışıyor.

Yaşlı insanlar bana aynı hikâyeyi defalarca anlattığında artık “Bunu daha önce söylemiştiniz” demiyorum. Çünkü o hikâyeler onları anılarına götürüyor, geçmişlerinden kıymetli bir ânı yeniden yaşamalarını sağlıyor.

İnsanları düzeltmeyi bıraktım – yanlış olduklarını bilsem bile. Herkesin doğru olmasını sağlamak benim görevim değil. Huzur, haklı olmaktan daha değerlidir.

Övgülerimi cömertçe dağıtıyorum. Bir iltifat ruhun merhemidir, sadece alan için değil, veren için de. Ve küçük bir tavsiye: Bir iltifat aldığınızda asla küçümsemeyin. Sadece “Teşekkür ederim” deyin.

Artık gömleğimde bir leke ya da kırışık varsa endişelenmiyorum. Kişilik, görünüşten daha yüksek sesle konuşur.

Beni değersizleştiren insanlardan uzak duruyorum. Belki onlar değerimi bilmiyor, ama ben biliyorum.

Duygularımdan utanmıyorum. Onlar beni insan yapan şey.

Bir ilişkiyi bozmak yerine egomu bir kenara bırakmayı öğrendim. Ego beni yalnızlaştırır ama ilişkiler beni hayata bağlar.

Her günü son günüm gibi yaşamayı öğrendim. Çünkü belki de öyledir.

Beni ne mutlu ediyorsa onu yapıyorum. Kendi mutluluğumdan ben sorumluyum ve bunu kendime borçluyum. Mutluluk bir seçimdir. Her an mutlu olabilirsiniz, sadece seçmeniz yeter.

Bunları tüm arkadaşlarımla paylaşmaya karar verdim.

Neden 60’ı, 70’i, 80’i bekleyelim ki? Neden bunları şimdi uygulamaya başlamayalım? Her yaşta, her anda?