Kimi devletlerde geçmişte de günümüzde de iktidar olanların zaman zaman devlet kurucularıyla, halkının bir bölümüyle çatıştığı dönemler vardır.
İlk Müslüman Türk devletlerinden Karahanlılar döneminde Yusuf Has Hacip, hükümdara sunduğu Kutadgu Bilig'de:
"(...) kardeş Müslümanlara dokunulmamasını, fakat kâfirlerin ev barklarını yakıp çoluk çocuklarını tutsak almasını, mallarını hazineye geçirmesini ve putlarını kırmasını öğütler."*
Burada kâfir olarak hedef gösterilenler göçebe ve köylü Türklerdir.
Osmanlı'da II. Mahmut döneminde 19. yüzyılın birinci yarısında da aynı anlayışla karşılaşıyoruz. Osmanlı Devleti'nin kurucu unsurlarından biri de Alevilerdir. Osmanlı ordusunun en büyük gücü olan yeniçeriler Hacı Bektaş ocağına bağlıdır. II. Mahmut, yeniçeri ocağını kapattıktan sonra sıra Alevi ocaklarına gelir.
Hacı Bektaş Tekkesi postnişini Hamdullah Çelebi Amasya'ya sürgün edilir, kadılar tarafından yargılanır. "Kızılbaş Oğuz Türkü ile birlikte devlete baş kaldırmakla" suçlanır, yargılanır.
II. Mahmut döneminde Alevi-Bektaşi ocaklarına bağlı topraklar, genellikle ulemalara, iktidar yanlısı zenginlere satılır.
"(...) İstanbul'dan gelen fermanla Abdal Musa Tekkesi'nde çiftlik için kullanılan binaları hariç, geri kalan binalar yıkılmıştır. Yıkım esnasında ortaya çıkan inşaat malzemeleri hazine yararına satılmıştır. (...) Bektaşi ocaklarının toprakları küçük parçalara bölünerek satılmıştır. (...) Haki Baba Tekkesi'nin toprakları 83 kişiye satılmıştır. (...) Gördes kazasındaki Menteş Sultan Vakfı'na ait olan mal ve mülklerin alıcılarndan otuz kişiden yedisi ulema ve ulemazade kişilerdir." **
Kendisine dokunulmayan halk bu durumu yadırgamaz. Çünkü o günkü anlayışa göre mülkün sahibi padişahtır. Halk tebadır, kuldur.
Günümüzde de iktidara sahip olanlar ile Türkiye Cumhuriyeti Devleti'nin kurucusu Atatürk arasında soğuk rüzgârlar esmektedir. İstanbul'da O’nun adıyla anılan havaalanı özelliği, işlevi bozularak başka amaçla kullanıma sunulmuştur.
Cumhuriyet'in elli yılda yaptığı fabrikalar, açtığı limanlar özel ve tüzel kişilere satılmış, kılı kırk yararak seçilmiş bir kesime sermaye aktarımı sağlanmıştır.
İktidar kanadından bir belediye başkanı, yeniden adaylığını koyduğu en son belediye başkanlığı seçiminden önce, çok sayıda beyan edilmemiş mal varlığı iddiaları ile ilgili olarak hesap vermek yerine "Mülk Allah'ındır." diyerek, Allah'a sığınmıştır.
Osmanlı döneminde hak, hukuk, adalet örselenirken, günümüzde bu değerlerin yanı sıra demokrasiden de uzaklaşma yoluna girilmiştir.
Hacı Bektaş Veli:
"Bilimden gidilmeyen yolun sonu karanlıktır." diyor.
Karanlıkta yapılan devlet işleri, devleti zayıflatır, halkları yoksullaştırılır, giderek ayrışmalar başlar.
Hak,
Hukuk,
Adalet
ve demokratik değerler uygar dünyada devlet binasının sağlam kolonlarıdır.
Bu değerlerden uzaklaşılmamalıdır.
Dinsel, etnik ayrımcılık çağdışı yönetimlerin işidir. Mezhep savaşları Avrupa'da otuz yıl sürmüş, kazananı olmamıştır. II. Dünya Savaşı'nda yaşanan etnik temizlik yüzünden Alman halkı o ağır utancı üzerinden atamamıştır.
Devlette, işe alımlarda yaraşırlığın (liyakatın) yerini yandaşlık, parti üyeliği, tarikatlardan birine bağlılık almamalıdır. Demokratik değerler, insan hakları, bilimsellik esas olmalıdır. Seçimle gelip seçimle gidilmelidir.
Devletin kurucu önderine saygısızlık gösteren, halkın ya da halkların bir bölümüyle çatışan yönetimler; dünyanın hiç bir yerinde başarılı olamamışlardır.